Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AGİT’in Viyana merkezli, hükümetlerarası Medya Özgürlüğü temsilciliği RFOM, bu ay 15ci kuruluş yıldönümünü kutluyor.
Temsilcilik, zamanın 55 üye ülkesinde, medya özgürlüğü yüklenimlerinin yerine getirilmesini izlemek ve teşvik etmek amacıyla kurulmuştu. Kanada’dan Orta Asya’ya uzanan üye ülkeler, o zaman da şimdi olduğu gibi ifade ve basın özgürlüğü ve gazetecilerin can güvenliği açısından kötü bir sicile sahipti.
AGIT, görüş birliği temelinde faaliyet gösteren bir kuruluş. İnsan hakları ve demokrasi, bütün üye ülkelerin öncelikli konusu olmadığından, Medya Özgürlükleri Temsilciğinin görevi , çoğu zaman başarılması imkansız görünen bir hedef. Buna ragmen, RFOM, son 15 yılda medya özgürlüğü ve gazetecilerin güvenliğinin sağlanması konularında kayda değer adımlar attı.
RFOM’un saygınlığı ve nüfuzu, bugüne kadar bu pozisyonu dolduran üç ismin kişiliği ve icraatlarının sonucu.
İlk olarak, 1998’de Alman Freimut Duve Medya Özgürlüğü temsilciliğine atandı. Duve, temsilciliğin ilkeli duruşunun temellerini ilk günden itibaren atti.
Freimut Duve’nin yerini 2004 yılı Mart ayında Macar Miklos Haraszti aldı.
1990’lı yıllarda Macaristan’ın demokrasiye geçisinde önemli rol oynayan Miklos Haraszti, Soğuk Savaş yıllarında ülkesinde yıllarca hapis yatmış, gözüpek bir insan hakları savunucusu, yazar ve politikacıydı. Medya Özgürlükleri Temsilcisi sıfatıyla AGİT bölgesinde medya özgürlüklerinin ve gazetecilerin güvenliğinin cesur ve faal bir savunucusu oldu.
Haraszti’nin yılmak bilmeyen, yürekli diplomasisine, görevde olduğu yıllar boyunca, defalarca bizzat tanık oldum.
Azerbaycan’da, Özbekistan’da, Kırgizistan’da ve diğer üye ülkelerde mahkemelerde, cezaevlerinde süründürülen gazeteciler için gösterdiği çabaların sonuçlarını yakından izledim.
Çoğu zaman, kimsenin sahip çıkmadığı meslektaşlarımın tek umut ışığıydı.
2005 yılında Danimarka’da Muhammed peygamber karikatürleri tartışmasında, düşünce özgürlüğünü savunmaya devam etmesine saygı duydum.
“Bu karikatürleri geleneklerine saygısızlık olarak görenlerin hassasiyetini anlıyorum ama inançların sorgulanabilmesi de demokratik ülkelerin değer verdiği bir gelenektir. Geleneklere saygı, karşılıklı olmalı. Protesto eylemcilerinin ve bazı hükümetlerin istediği, medyanın faaliyetlerine müdahale etmek. Bu, AGİT’e üye 55 ülkenin yükümlülüklerine ters düşen bir sey’ diyor ve ekliyordu: ‘AGIT, sorumlu gazetecilikten yanadır ama bunu sağlayacak olan hükümetler değil.’
Miklos Haraszti, 2007 yılı Ocak ayında Türkiye’de Hrant Dink’in öldürülmesini sert dille kınadı. ‘Gazetecilere karşı şiddete başvuranların cezasız kalması kabul edilemez. Türkiye yetkililerini sorumluları en kısa zamanda bulup adalet önüne çıkarmaya çağırıyorum’ dedi.
2009 Haziran ayında Hrank Dink’in öldürülmesini araştıran kitabı yüzünden hapse atılan gazeteci Nedim Şener konusunda dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu’na gönderdiği mektupta, ‘Şener hakkında, eleştirel yayınlar konusunda AGİT ve Avrupa Konseyi üyeliğinin getirdiği düşünce özgürlüğü yüklenimleri çiğnenerek dava açılmıştır. Şener, Hrant Dink cinayetine giden süreci değerlendirdi ve sonrasında soruşturmada ve suçluların yakalanmasındaki eksiklikleri inceleyip yazdı. Adalet, eleştiriye uğrayan resmi makamların öç alma aracı haline getirilmemeli’ diyordu.
Miklos Haraszti, yeri doldurulması zor bir isimdi ama 2010 Mart ayında yerine gelen ve Mart 2013’de görev süresi üç yıl uzatılan Bosna Hersekli Dunja Mijatoviç, medya özgürlüklerinin savunulmasında en az onun kadar açıksözlü ve başarılı bir temsilci oldu.
Mijatovic ve 15 kişilik ekibi, Türkiye’deki gelişmeleri de yakından izliyor. Bu yıl Haziran ayında Gezi protestoları sırasında Medya Özgürlükleri temsilcisi Türkiye’li yetkilileri gazetecilerin gözaltına alınması ve baskı altına tutulmasından ötürü uyardı ve medya özgürlüklerinin tehlikeye girdiğini bildirdi. Dunja Mijatavic tazyikli su ve biber gazı kullanımını da kınayarak, Türk ve yabancı gazetecilerin ve blogerların en kısa zamanda salıverilmesi çağrısı yaptı.
Ağustos ayında gazeteciler Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Hikmet Çiçek, Mehmet Haberal, Yalçin Küçük, Turhan Özlu, Ergün Poyraz and Deniz Yildirim’a verilen ağır hapis cezalarını eleştirirken “ Bugünkü mahkumiyetlerin Türkiye’de ifade ve medya özgürlüklerine vurduğu darbe ölçülmez boyutlarda. Yetkilileri, temel yasa değişiklikliği reformlarını derhal gerçekleştirmeye, bütün tutuklu gazetecileri şeffaf bir biçimde ve en kısa zamanda adalet önüne çıkarmaya çağırıyorum’ dedi.
Bu hafta da, 5 Kasım’da, , Füsun Erdoğan, Bayram Namaz, Ibrahim Çiçek ve Sedat Şenoğlu’na verilen ağır cezaları eleştirdi.
Kuruluşunun üzerinden geçen 15 yıl içinde gazetecilere yönelik baskı, şiddet ve sansürün kötüleştiği bir ortamda Medya Özgürlükleri temsilciliğinin rolü, her zamankinden çok önem taşıyor.
2008 yılında Viyana’da temsilciğin 10cu kurulus yıldönümü vesilesiyle düzenlenen konferansa ben de konuşmacı olarak katılmıştım. Toplantının konusu, AGİT bölgesinde günümüzde ve gelecekte, medya ve ifade özgürlüğüne yönelen tehditlerdi. Orada yaptığım konuşma, daha sonra diğerleriyle birlikte kitap olarak yayınlandı. http://www.osce.org/fom/33424
Konuşmamda, Türkiye ve Kafkas ülkelerinde medyanın durumunu ele almış, konuşmam bitince de toplantı salonunda bulunan Türk diplomat tarafından ağır ve hatta kaba bir dille eleştirilmiştim.
29 Şubat 2008’de yaptığım konuşmayı bugün tekrar okudum. Türkiye de dahil bahis konusu ülkelerin hepsinde medyanın durumu, maalesef bugün o zamankinden daha da karanlık.
Dünyanın diğer bölgelerinde çatışmalar, meslektaşlarımızın can güvenliğini tehdit ediyor. Dijital teknolojilerin medyada neden olduğu radikal değişimler, geçmişte tanık olunmayan yeni sorunları da beraberinde getiriyor. Medya mensuplarının güvenliğinin sağlanması, ifade özgürlüğünün savunulması ve mesleğin etik standartlarının yüksek tutulması dev birer görev olarak önümüzde duruyor.
AGİT Medya Özgürlüğü Temsilciliğinin bütün elemanlarını 15ci yaşgünlerinde kutluyor ve kendilerine meslektaşlarım adına teşekkür ediyorum.
This post is also available in: İngilizce
Bir cevap yazın