27 Ocak, Nazi toplama kampı Auschwitz’in Sovyet birlikleri tarafından 1945 yılında kurtarılmasının yıldönümü.
Üzerinden 69 yıl geçmesine rağmen, Holokost sırasında Naziler tarafından öldürülen miyonlarca Yahudi ve diğer azınlıkların anılarının taze tutulması, her zamankinden daha fazla önem taşıyor.
Sadece yeniden artış gösteren Yahudi düşmanlığından ötürü değil, aynı zamanda bugünün dünyasında kitlesel katliamları gerçekleştiren yeni zalimlere dur denebilmesi için de bunu yapmamız gerekiyor.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 2005 yılında, 27 Ocak’ı Uluslararası Yahudi Soykırımı Holokost’u Anma Günü ilan etti.
Bu yıl da, dünyanın değişik merkezlerinde olduğu gibi Türkiye’de de hem Nazi rejiminin kurbanlarını, hem de daha sonra meydana gelen soykırımlarda can verenleri anmak için törenler düzenlendi.
Yahudi soykırımına dair gerçekleri çarpıtmak ve Holokost’u inkar etmek, yeni bir şey değil. Ama son zamanlarda bu eğilim, artık sadece Avrupa’nın aşırı sağcı ırkçı grupları ya da İran’ın tuhaf eski cumhurbaşkanı Ahmedinejad gibileriyle sınırlı değil.
İnternet, Holokost inkarı ve Yahudi düşmanlığında yeni bir platform haline geldi. Özellikle de Müslüman ülkelerde yaygın bir eğilim olarak ortaya çıktı.
Yahudi soykırımının kurbanlarının anıldığı 27 Ocak’ta, Türkiye’deki Twitter kullanıcılarının yazdıkları mesajlara bakmak, ülke nüfusunun bir bölümü arasında önyargılı nefret söylemininin boyutlarını görmeye yeter.
Sırf bu nedenle bile olsa, Türkiye hükümetinin bu yıl ilk defa İstanbul’daki Uluslararası Holokost Anma Günü törenlerine resmi olarak destek olma ve katılma kararını alkışlıyorum.
Dışişleri Bakan yardımcısı büyükelçi Naci Koru’nun Kadir Has Üniversitesindeki törene konuşmacı olarak katılması, anlamlı ve önemli bir adımdı.
Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan açıklamada da vurgulandığı gibi, Nazi döneminin karanlık günlerinde bazı Türk diplomatlarının sergilediği tavır, övünülecek türdendi.
Burada, özellikle iki diplomatı saygıyla anıyorum.
1941-1944 yılları arasında Marsilya’da görev yapan konsolos Necdet Kent ve 1943-1944 yıllarında Rodos adasında görevli konsolos Selahhatin Ülkümen. Ülkümen, 42 aileyi toplama kamplarına gönderilmekten kurtardığı için Kudüs’teki Holokost Şehit ve Kahramanlarını Anma İdaresi Yad Vashem tarafından 1990 yılında Uluslararası Dürüst (Righteous Gentile) ünvanına layık görüldü.
Yahudi soykırımı, akıl almaz boyutlarda bir insanlık trajedisiydi ancak bugün Suriye’de ve dünyanın diğer bölgelerinde örneklerini gördüğümüz vahşet, tarihin bu karanlık sayfasıyla ilgili bilincin artırılması gerektiğine işaret ediyor.
Yahudi soykırımı konusunda Türkiye’de verilen eğitim, son derece yüzeysel ve yetersiz. Oysa, Holokost’un nasıl ve neden olduğunu öğretmek, sadece geçmişi anlamak açısından değil, geleceği kavramak bakımından da önemli.
Türkiye’nin bu noktada, İspanya’da engizisyondan kaçan Yahudilere kucak açma klişesinin ötesine geçmesi lazım.
Kaldı ki, diğer azınlıkların yanısıra Türkiyeli Yahudilerin yakın tarihinde, 1950’li yılların ağır vergi, sürgün, çalışma kampları ve yağma olayları da var.
Günümüzde, İsrail ve Türkiye arasındaki ilişkiler bozuldukça, siyasi liderler anti-Semitizm içeren saldırgan bir üslüpla her taşın altında yabancı güçlerin komplosunu aradıkça, övünçle bahsedilen 500 yılı aşkın birarada varolma tezini savunmak da her geçen gün zorlaşıyor. .
2010 yılı Mayıs ayında meydana gelen ve İsrail kuvvetlerinin açtığı ateşte dokuz kişinin öldüğü Mavi Marmara olayı, haklı olarak Türkiye’de sert tepkilere neden oldu. Ancak İsrail’e yönelik meşru kınamaların giderek yükselen Yahudi düşmanlığını görmezden gelmek için bahane oluşturması kabul edilemez.
Başbakan Erdoğan’ın önce Gezi protestoları sırasında, daha sonra da Mısır’da cumhurbaşkanı Mursi’ye yönelik darbeye tepki olarak kullandığı sert üslup, Yahudi düşmanlığını körükler cinstendi.
2011 yılında İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi tarafından yapılan kamuoyu araştırmasını hatırlıyor musunuz?
Araştırmaya katılanların yüzde 64’ü dinsiz bir komşu istemediklerini, yüzde 48’i bir Hristiyanla yanyana yaşamak istemediğini, yüzde 39’u da başka dinden birisiyle komşuluk yapmayı arzulamadığını belirtmişti.
Diğer etnik grup ve dinden olan insanlara karşı şüphe ve önyargının bu kadar yaygın olduğu bir ülkede, liderlerin ağzından çıkan her sözün sorumluluk taşıması, kışkırtmadan kaçınması gerekir.
Uluslararası Yahudi Soykırımını Anma Günü, törenlere resmi katılımla sınırlı olamaz. Holokost’un korkunç sonuçlarını anmak, aynı zamanda, bu türden bir insanlık felaketinin asla bir daha tekrarlanmamasını sağlayacak koşulları yaratma sorululuğunu da beraberinde getirmelidir.
This post is also available in: İngilizce
Bir cevap yazın