Uzun yıllardır faal bir üyesi olduğum Avrupa Gazeteciler Birliği AEJ , 22 ve 23 Kasım tarihlerinde 51ci yıllık kongresini Brüksel’de yaptı. Bu yılın teması, ‘ Çalkantılı dönemlerde gazetecilik ve demokrasi’ydi.
Konferansın açılış konuşmasını yapan AvrupaKonseyinin Avrupa Birliği nezdindeki büyükelçisi Torbjorn Froysnes, Konseyin 10 üyeyle kurulduğu ilk günlerinden bu yana, medyanın ne büyük bir değişimden geçtiğini hatırlattı. Bugün 47 üyesi olan Avrupa Konseyi, insan hakları, o gün bugündür demokrasi, çoğulculuk ve bağımsız yargı ilkelerini içeren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin uygulanmasını denetliyor.
Günümüzde, temel ilkeler aynı ölçüde geçerli olmakla beraber, pek çok yeni konunun siyasi ve hukuki açıdan yeniden düşünülmesi ve günün koşullarına uygun yeni formüller üretilmesi gerekiyor.
Bunlar arasında son zamanlarda sıkça karşılaştığımız belge sızıntısı, haberalma örgütlerinin izleme faaliyetleri ve bunların gazetecilerin ifade ve mesleki özgürlükleri üzerindeki etkileri de var. Ayrıca, gazetecilerin güvenliğine yönelik tehditler ve saldırıların cezasız kalması, üye devletleri yeni yükümlülüklerle karşı karşıya bırakıyor.
AEJ Kongresinde Avrupa’da medya özgürlüklerini hedef alan saldırılar ve baskılar tartışıldı. Birliğin Medya Özgürlükleri temsilcisi William Horsley’nin başkanlık ettiği panelde önde gelen üç uzman, gazeteciler için daha güvenli bir çalışma ortamının nasıl sağlanabileceğini, neler yapılması gerektiğini ve haberalma örgütlerinin faaliyetlerinin araştırmacı gazetecilerin çalışma alanını nasıl daralttığını değerlendirdi.
Avrupa Konseyinin hukuk uzmanı Onur Andreotti, gazetecilerin haklarının ihlal edilmesinin sadece mesleki sonuçlar doğurmadığını , toplum içerisinde herkesin özgürlüklerinin çiğnenmesi anlamına geldiğini vurguladı.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 cu maddesi, ‘herkes’ deyimiyle gazetecileri de kapsıyor ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına bakıldığında gazeteciler için koruma alanının daha geniş olduğu görülüyor.
Devletler, sadece gazetecilerin özgürlüklerini çiğnememekle değil, aynı zamanda gazetecileri koruma ve kollamakla da yükümlü.
2010 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giden Hrant Dink-Türkiye davasında da görüldüğü gibi, yetkililerin gazetecinin öldürülmesini önleyecek adımları atmamış olmaları İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlali anlamına geliyor.
Hükümetler ayrıca delillilerin korunması için gereken adımları atmakla da yükümlü. Avrupa Konseyi uzmanı, AEJ Kongresine, Hrant Dink davasında Türkiye’nin bu yükümlülükleri gereğince yerine getirmediğinin görüldüğünü hatrılattı ve Hrank Dink’in ailesinin, ulusal adalet sistemine olan güvenini yitirdiğini ve bundan böyle duruşmalara katılmayacaklarını söyledi.
Andreotti, devletlerin, ihlalleri önlemek, yaşam hakkını garanti altına almak, saldırganların cezadan muaf olmamasını sağlayacak yasal düzenlemeleri ve etkili bir soruşturma mekanizmasını hayata geçirmekle yükümlü olduklarını da hatırlattı. Soruşturmanın bağımsız ve derhal yapılması gerektiğinin, gecikmiş adaletin adaletsizlik olduğunun da altını çizdi.
Onur Andreotti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği gazetecilerin emniyeti ve korunması ile ilgili kararların önemli olduğunu, Türkiye de dahil pek çok ülkenin bu kararlar ışığında yasal düzenlemeler yaptıklarını vurguladı.
AEJ Medya Özgürlükleri Temsilcisi William Horsley ise, mahkemenin daha etkili olması gerektiğini belirtti ve gazetecilerin sadece yasal düzenlemeler ve mahkeme kararlarıyla tatmin olmadığını, kendilerine yönelik saldırılara karşı hem koruma hem de gecikmeyen adalet talep ettiklerini kaydetti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin geçmişte aldığı kararların örnek teşkil ettiği durumlar, şu aralar Avrupa Konseyi bölgesinde ciddi şekilde mercek altında. Bunlardan pek çoğu, Türkiye’ye karşı açılmış davalarda verilen hükümleri içeriyor. Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin son aylarda attığı adımlar dikkate alındığında ileride de Türkiye aleyhinde örnek teşkil edecek benzer kararlarla karşılaşılması olasılığı gayet kuvvetli.
12 Aralık’ta Avrupa Konseyi Komisyonu, gazetecilerin güvenliğinin tartışılacağı bir toplantı yapacak. Ayrıca, erken uyarı sistemi olarak işlev görecek bir web-platformu oluşturulması projesi başlatılacak.
Avrupa’da araştırmacı gazeteciliğin teşvik edilmesi ve geliştirilmesi için kampanya yürüten Journalismfund adlı bağımsız kuruluşun yöneticisi Ides Debruyne, AEJ Kongresinde yaptığı konuşmada, Avrupa Birliği ve diğer Avrupa kuruluşlarını araştırmacı gazeteciliği geliştirmeye ve maddi açıdan desteklemeye çağırdı.
Bir diğer konuşmacı, Gazetecileri Koruma Komitesi CPJ’nin üst düzey danışmanlarından Jean-Paul Marthoz ise haberalma örügtlerinin izleme faaliyetlerinin araştırmacı gazetecilik üzerindeki olumsuz etkilerine değindi.
Yoğun izleme faaliyetlerinin ve sızıntıların sert şekildecezalandırılması için sürdürülen çabaların gazeteciler açısından ürkütücü bir ortam yarattığını söyleyen Marthoz, artık kimsenin gazetecilere bilgi vermek istemediğini, kaynakların günün birinde ifşa olmaktançekindiğini söyledi. Aldıkları bilgileri ikinci elden doğrulatmak ve halka ilişkiler faaliyetlerinin ötesinde bilgi toplamak ve teyid etmekle yükümlü gazeteciler açısından bu, doğal olarak ciddi bir problem.
Kongrede Türkiye’yle parallelikleri olan bir diğer tartışma konusu da haberalma örgütlerinin denetimiydi. Jean-Paul Marthoz, Amerika Birlesik Devletleri başta olmak üzere çeşitli ülkelerde haberalma örügtlerinin faaliyetlerinin deneti altına alınması için reformlara gereksinim duyulduğunu ancak bunun için belki de fazlasıyla gecikildiğini vurguladı. Kongreye, Washington Post gazetesinin yayınladığı ‘En Gizli Amerika’ -‘ Top Secret America’ adlı çalışmanın okunmasını tavsiye etti. Sözkonusu araştırma, haberalma ve casusluk örgütlerinin ve ilgili teknolojinin ulaştığı karmaşık ve ileri teknoloji sonucunda, asıl amacı vatandaşlarının güvenliğini sağlamak olan sistemin artık bu hedeften uzaklaştığını ortaya koyuyor.
Gerçi İngiltere ve Amerika Birleşik Devletlerinde medya, artık diğer ülkelere örnek olma işlevini yitirdi ama gene de bu ülkelerde en azından konuyla ilgili tartışmalar serbestçe ve yaygın biçimde sürüyor.
Aynı şeyi, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu diğer Avrupa Konseyi üyesi ülkelerinin hepsi için söylemek mümkün değil. Ulusal güvenlik sözkonusu olunca denetim ve denge unsurlarından bahsetmek giderek zorlaşıyor.
AEJ Kongresinde ele alınan bir diğer konu, medyanın ekonomi politiğiydi. Polonya Basın Yayın Düzenleyici Kurumu KRRIT’nin danışmanı Andrzej Krajewski, Avrupa ve Amerika Birlesik Devletlerinde son zamanlarda çok sayıda gazetecinin işten çıkarıldığını, haberlerde giderek artan ölçüde halka ilişkiler malzemesinin kullanılmaya başlandığını söyledi.
Ciddi haber programlarının yerini ucuz tartışmaların ya da ünlülerle ilgili sansasyonel programların ya da yemek tariflerinin aldığını, medyanın giderek daha az politik ve daha yüzeysel hale geldiğini belirtti.
Krajewski bir kaç yıl içinde medyanın standartlarının düşmesi sonucu demokrasinin de erozyona uğramasından endişeli. Polonyalı uzmana göre, ‘medyayı ayakta tutmak, demokrasiyi korumakla eş anlamlı’ .
Brüksel’deki 51.ci AEJ Kongresine, Türkye’de medyanın durumuna ilişkin bir rapor da sunuldu. Türkiye’deki Avrupa GAzeteciler Birliği temsilcileri, Gezi protestoları sırasında medyanın ağır bir darbe aldığını belirttiler. Raporda, geçen yaz hem güvenlik görevlilerinin hem de medyanın demokrasi sınavında nasıl sınıfıta kaldığı, buna karşılık sosyal medyanın itibarının arttığı kaydedildi.
Suriye’deki iç savaş, Türkye’deki gazeteciler için yeni tehlikeleri beraberinde getirdi. AEJ , Suriye’de kendisinden haber alınamayan gazeteci Basher Kadumi ve Mısır’da tutuklu Metin Turan’ın serbest bırakılması için kampanya yürütmekte.
Genel Kurulda bu yıl iki karar kabul edildi. İlki, İngiltere AEJ örgütünün sunduğu tasarıydı. Edward Snowden ve diğer bilgi sızdırıcılarına karşı haberalma örgütlerinin baskıları ve özel hayatın mahremiyetine yönelik ihlaller kınandı.
İkinci kararda ise Azerbaycan, Belarus ve Rusya’da gazetecilere ve insan hakları savunucularına yönelik baskılara dikkat çekildi. Azerbaycan’a Rashad Ramazanov, Sardar Alibeyli ve Ilgar Mamedov’u salıvermesi , Anar Mammadli, Bashir Suleymanli ve Elnur Mammadli’ye yönelik soruşturmaları sona erdirmesi çağrısı yapıldı.
Kararda ayrıca, gelecek yıl Mayıs ayında Azerbaycan’ın Bakanlar Komitesinin dönem başkanlığını devralacağı hatırlatılarak, insan hakları, demokratik değerler ve hukuk devleti kurallarına uymadığı sürece ülkenin dönem başkanlığından menedilmesi talep edildi.
This post is also available in: İngilizce
Bir cevap yazın