Türkiye’de 17 Aralık’ta, 18 kişinin yolsuzluk suçlamasıyla gözaltına alınmasıyla başlayan süreçte, iki unsur gözüme çarpıyor.
Birincisi, dikkati temel konudan başka yöne kaydırmak konusunda başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ne denli kurnaz ve becerikli bir politikacı olduğu; ikincisi de Türkiye kamuoyunda yolsuzluk ile ifade özgürlüğü arasındaki bağlantının ne denli az kurulduğu.
Dört bakanın istifa ettiği , kapsamlı bir kabine değişikliğinin yaşandığı skandalın patlak vermesinden neredeyse bir ay sonra, Recep Tayyip Erdoğan, hala gündemi istediği yöne çevirmeyi başarabiliyor.
Karşıtlarına meydan okurcasına, skandalde adı geçen oğlu Bilal’i de bindirdiği makam arabasıyla en son büyük projelerinden biri olan Çamlıca camiisi inşaatı önüne gidip, partisinin oy oranının yüzde 50’inin üstünde seyrettiğini ilan ediyor.
Aynı saatlerde, başkent Ankara’da, İslamcı rakibi Fethullah Gülen’in denetiminde olduğunu ileri sürdüğü Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) yapısında değişiklik öngören kanun teklifinin görüşüldüğü Adalet Komisyonu’nda, inanılması güç sahneler yaşanıyor.
Hükümet partisinden bir milletvekili, muhalefet partisi milletvekilinin yüzüne tekme atıyor, su şişeleri ve tablet bilgisayarlar havalarda uçuşuyor. Gündem, birdenbire değişiveriyor.
Kaba ama etkili manevralarla, yolsuzluk skandalı, tartışmanın odak noktası olmaktan çıkıyor, bütün dikkatler, seçimle işbaşına gelmiş bir hükümeti devirme planlarına ortak olduğu ileri sürülen adalet sisteminin ıslah edilmesi çabalarına yoğunlaşıyor.
Ülke içinde ve dışında gözler, Adalet ve Kalkınma Partisinin yargı ve kolluk kuvvetleri üzerindeki kontrolünü artırma girişimlerine çevriliyor.
Böyle olması da şaşırtıcı değil, çünkü bu girişimlerin kuvvetler ayrımı ve yargının bağımsızlığına ciddi darbe vuracağından kuşku duyulmuyor.
Oysa bu değişikliklerin getireceği bir önemli sonuç daha var: hükümetin üzerine kara bir bulut gibi çöken yolsuzluk soruşturmasının önünü tıkamak.
Hükümet, karşı karşıya bulunduğu yolsuzluk iddialarıyla boğusurken, demokratik kurumların temelini sarsıyor.
Nüfuzunu ve yetkilerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak konumunu pekiştirirken, sadece karşıtlarını değil, bütün toplumu bir cendereye sokuyor.
Sorgulanmamak, köşeye sıkıştırılmamak için medya üzerindeki baskısını artırıyor. Geçen hafta Meclise sunulan bir yasa teklifi, internette bazı web sitelerine erişimin engellenmesinin yanısıra, kullanıcılar hakkında bilgi toplanabilmesini de öngörüyor. Yasa Meclis’ten geçerse, IP adreslerinin ve faaliyet kayıtlarının iki yıla kadar tutulmasına olanak sağlayacak.
Hükümetin bu denli başına buyruk davranabilmesine olanak sağlayan, Türkiye’de yıllardan beri varolan, insan hakları ve ifade özgürlüğü ihlallerinin görmezden gelindiği ortam.
Unutulmamalı ki, Türkiye’deki yolsuzluk skandalını bağımsız, araştırmacı bir medya çıkarmadı ortaya. İfşaatı yapan yargının bağımsız ve hakkaniyetli bir adalet sistemi olmadığına dair de pek çok delil var.
İstanbul’dan yazan meslektaşım Piotr Zalewski’nin http://www.thenational.ae/thenationalconversation/comment/corruption-scandal-fallout-settles-uneasily-in-turkey başlıklı makalesinde belirttiği gibi “eğer ülke vatandaşları, üst düzey yolsuzluk ve usulsüzlüğü ifşaa etmek için bağımsız bir medya yerine bir tarikatın güdümündeki yargı mensuplarının eline bakıyorsa, o zaman Türkiye’de demokrasi sağlıklı değil demektir”.
Yolsuzluğun en yaygın olduğu ülkeler, insan haklarının en fazla ihlal edildiği ülkelerdir.
Dünya çapında yolsuzluklara karşı kampanya yürüten Transparency International örgütünün 2013 Yolsuzluk Algısı http://www.transparency.org/country#TUR raporunda da görülebileceği gibi, temel hak ve özgürlüklerle iyi yönetim, birbirine doğrudan bağımlı olgular.
Kötü yönetim, temel insan haklarını ihlal ediyor. İnsan haklarına saygı duyulmayan ülkelerde de yolsuzluk alabildiğine yeşerip, yayılıyor.
This post is also available in: İngilizce
Meral UYASIR says
Tesbitlerin o kadar doğru ki..
Giriş paragrafı ve Piotr Zalewski’nin cümleleri tam da bam teli…..
Başbakana dikkat dağıtma becerisini kazandıran,ustalaştıran
bu ikinci unsur…… en önemli sorunumuz…”” kamuoyunda yolsuzluk ile ifade özgürlüğü arasındaki bağlantının bu kadar az kurulması”” ve ifade özgürlüğü talebinin belli bir kesimin sorunu olması