Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir kez daha, etkisi deneyle kanıtlanmış yöntemiyle karşımızda. Bir yandan siyasi muhalifleri üzerindeki baskıyı artırırken, bir yandan da ülkede milliyetçi duyguları körükleyecek açıklamalar yapıyor.
Önce, Milli Güvenlik Kurulu, 15 Temmuz darbe girişimi ardından üc ay süreyle ilan edilen olağanüstü halin uzatılması yönünde tavsiyede bulundu. Ardından Cumhurbaşkanı, hükümetin uzatma konusunda gereken adımları atacağını açıkladı.
OHAL’in uzatılması konusunda Saray’a davet edilen muhtarlar arasında bir oylama da yapan Cumhurbaşkanı, hepsi birarada havaya kalkan elleri gördükten sonra da 12 aylık bir uzatmanın bile yeterli olamayabileceğini söyledi.
15 Temmuz’dan bu yana 85 bin kişinin görevden uzaklaştırıldığı, 32 bin kişinin gözaltına alındığı ya da tutuklandığı ülkeye bir kez daha korku salıcı mesajını verdikten sonra da, her zamanki ustalıkla, gündemi bir başka konuya kaydırıverdi.
Bundan topu topu iki ay önce, ‘devletimizin tapusu’ diye sözettiği 1923 Lozan Antlaşması’nı ‘zafer diye yutturulmaya çalışılan’ bir anlaşma olarak niteledi ve ülkede hararetli bir tartışma başlattı. Ege adalarının konumunu sorgulayarak da Yunanistan’ı huzursuz etti.
Tarihçiler, muhalefet politikacıları ve sosyal medya, cumhurbaşkanının açıklamasındaki tarihsel yanlışlıklara dikkat çekip, karşılıklı atışadursun, Kanun Hükmünde Kararname ile, 12 televizyon kanalı bir çırpıda kapatılıverdi. Çoğu Kürt ve Alevi olan kanallar arasında, kimsenin dokunmadığı konularda yayın yapmayı sürdüren muhalif İMC televizyonu da var.
Gazeteci örgütlerinin oluşturduğu G-9 Platformu, uluslararası gazeteci kuruluşları tarafından da desteklenen ortak açıklamasında , televizyon kanallarının kapatılması kararını kınadı ve kararı, Türkiye’de medyaya yönelik saldırının yeni bir parçası olarak niteledi.
Bütün bu gelişmeler, ülkede kurumların yıpranmasına ve siyasi istikrarsızlık riskinin artmasına dikkat çeken kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in Türkiye’yi yatırım yapılamayacak ülkeler kategorisine indirmesinden bir hafta sonrasına, Türk lirasının da değer kaybetmeye devam ettiği günlere rastladı. Gene bu hafta, Dünya Bankası Küresel Rekabet Endeksinde Türkiye, 138 ülke arasında 55. sıraya düştü. Ağustos ayında ülkeye gelen turist oranı yüzde 38 azalmıştı. Haziran ayı işsizlik rakkamları ise 2010 yılından beri en yüksek düzeye ulaşmıştı.
Geçmişin deneyimleri ışığında şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yandan muhalifleri üzerinde baskıyı olanca gücüyle artırıp, bir yandan da milliyetçi duyguları harekete geçirdiğinde, genellikle bir taşla vurmak istediği iki kuş vardır.
Amerika Birleşik Devletleri önderliğinde hazırlanılan, Musul’u IŞİD’den geri alma operasyonuna Türkiye’nin katılma arzusu ve Suriye’deki varlığını pekiştirme niyeti, ülkede kamuoyunun hazırlanmasını gerektiriyor olabilir ve ekonomiyi tehlikeye atma riskini göze alarak atılan bu adımların daha iyi anlaşılmasına yardım edebilir.
This post is also available in: İngilizce
Bir cevap yazın