Türkiye’de, Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetiyle, eski müttefiği Fethullah Gülen cemaati arasındaki hakimiyet çekişmesi şiddetlenerek sürürken, bu kavganın ulusal güvenlik açısından ciddi sonuçları, savaşan taraflar dışında herkes tarafından görülmeye başlandı.
Kurumlar arasındaki derin güvensizlik, son günlerde, emniyet güçleri ve yargı üzerinde mutlak denetim sağlamayı hedefleyen tarafların dünya kamuoyunun gözleri önünde cereyan eden bir itiş-kakışına dönüştü.
Bu çekişmenin sınır güvenliği açısından ne anlama gelebileceği, 3 Ocak tarihinde, Suriye’ye silah ve askeri malzeme taşıdığından şüphelenilen bir TIR’ın sınıra yakın Hatay’da jandarma ekipleri tarafından durdurulduğu olayda açıkça görüldü. Araçtaki Milli İstihbarat Teşkilatı MIT mensupları, hükümetin de onayıyla, aramaya engel oldular. Suriyeli Türkmenlere gönderildiği söylenen yardım malzemesi, daha sonra devlet sırrı ilan edildi, yeni İçişleri bakanı da herkese kendi işine bakmasını öğütledi.
14 Ocak’ta, gene Suriye sınırındaki Kilis’te, Terörle Mücadele Şubesinden ekipler, Mavi Marmara’yla adını duyuran İnsani Yardım Vakfının depolarında, El Kaide örgütüyle bağlantı şüphesiyle arama başlattılar.
Saatler sonra, Kilis Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürü, ardından, da Van Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürü hükümet tarafından görevden alındı.
Hem hükümet hem de Gülen kanadından karşılıklı ihanet ve yasadışı uygulama suçlamaları havada uçuşurken, AKP milletvekili Şamir Tayyar da tartışmaya Twitter üzerinden katıldı. İsrail’in Van’dan havalanan bir operasyon timiyle İnsani Yardım Vakfının Kilis bürosunu basıp, bilgisayarlara el koyduğunu iddia etti.
Twitter’da Tayyar’a hemen yanıt veren zeki bir gözlemci, İsrail bir Türk kentini basarken milletvekilinin üyesi olduğu hükümetin neyle meşgul olduğunu sordu.
Çok ciddi olmasa, günlerce şakası yapılacak bir vaka.
Türkiye’de şu anda, zihinlere durgunluk veren olaylarla karşı karşıyayız. Birbirlerinin ne kadar yolsuz ve kanunsuz olduğunu kanıtlama yarışına giren hükümet ve Gülen cemaati, sadece kendi ayakları altındaki zemini kaydırmakla kalmıyor, ülkenin temellerini de sarsıyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dış güçleri Türkiye’ye zarar vermekle suçluyor ama kendi bakanları ve milletvekilleri, bu işi hiç bir dış düşmanın ya da kötü niyetli yabancı basının yapamayacağı kadar iyi beceriyor.
Üstelik bütün bunlar, Suriye’de, özellikle de Türkiye sınırına yakın bölgelerde, durumun giderek kötüleştiği bir zamanda oluyor. Bölgesel ve uluslararası tehdidin, eşi görülmemiş boyutlarda arttığı günlere rastlıyor.
Montrö’de 22 Ocak tarihinde yapılacak ikinci Cenevre görüşmeleri öncesinde dünyanın dikkati, ölü sayısının 125 bini aştığı Suriye’ye odaklaşmış durumda.
Dünyanın gözlerinin aynı zamanda Suriye’nin sınır komşusu ve bölgesel actor iddiasındaki Türkiye’ye de yönelmesinde şaşıracak bir yan yok.
Bu yılın başından beri, Kuzey Irak’ta Suriyeli muhalif güçler arasındaki çatışmalar şiddetlenerek sürmekte.
El Kaide bağlantılı Irak Şam İslam Devleti IŞID, Suriye’nin kuzeyinde İslami Cephe ile savaşıyor.
Öte yandan Türkiye’nin, bir diğer cihatcı grup El Nusra’yı Suriyeli Kürtlerin üzerine sürdüğü iddiaları, uzun süredir ciddi kaynaklara dayandırılarak dile getirilmekte.
Son haftalarda, batı medyasında giderek artan sayıda haber ve yorumda, sınırları üzerinden Suriye’ye geçiş sağlayarak Türkiye’nin IŞID’ın palazlanmasında rol oynadığı söyleniyor.
Türkiye’de ( bazı istisnalar dışında) Suriye’yi uzaktan izleyen yorumcuların tersine, bu haberleri verenler, bizzat bölgede araştırma yapan, gözlemlerini yazan gazeteciler. Sarah Birke’nin http://www.nybooks.com/blogs/nyrblog/2013/dec/27/how-al-qaeda-changed-syrian-war/?insrc=wbll How al-Qaed Changed Syrian-war? makalesi bunun son günlerdeki iyi bir örneği.
Vaşington merkezli gazeteci Mutlu Çiviroğlu da son olarak Suriyeli Kürtlerle cihat yanlısı gruplar arasındaki mücadeleye ek olarak, Cenevre görüşmelerinde Kürtlerin temsil edilmesinin önemini vurguladı. http://globalpublicsquare.blogs.cnn.com/2014/01/13/time-for-u-s-to-embrace-syrias-kurds/
Türkiye, Suriyeli savaşçıları gizlice desteklediği iddialarını yalanlıyor, sadece insani yardım gönderdiğini savunuyor.
Fakat Türkiye’nin bizzat kendi polisi, yardım faaliyetlerinin baş oyuncularından birinin depolarını basıp, El Kaide bağlantısı aradığında ve hükümet de derhal soruşturmanın üstünü kapattığında , bu yalanlamalara itibar etmek zorlaşıyor.
Kim çıkıp da ‘İstanbul uçağı artık cihat ekspresi diye biliniyor ‘, yabancı savaşçıları gözlerimle gördüm, konuştum’ diyen muhabirlere ‘yalan, kuyruklu yalan’ diyebiliyor?
Kimbilir, belki de herkesten öce iktidar partisinin ‘ İsrail ve güvenlik uzmanı’ Şamil Tayyar’a danışmalı.
This post is also available in: İngilizce
Güngör YENER says
Firdevs Hanım ;
Öncelikle cesur görüş ve gerçekçi ifadeleriniz ve yorumlarınız için tebriklerimi sunuyorum…
Değerli Kardeşim Mehmet Hamurkaroğlu ‘ nun bilgilendirmesi sayesinde sizi takip ediyorum.. Ülkemizde , sizin gibi yürekli pek az yazarımız , düşünürümüz kaldı…. Yazılarınızın ve yorumlarınızın geniş kitlelere ulaşmasını diliyor , tebriklerimle saygılarımı sunuyorum….
Kaleminize ve çabalarınıza kuvvet…..
Av. Güngör YENER