Türkiye’nin zaten çalkantılı olan çevresinde son bir hafta içinde gerginlik iyice arttı. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AGİT’in bir süredir yaptığı uyarıları, nihayet NATO da doğruladı. Görünen o ki, Rusya Ukrayna’dan yine toprak koparma hevesinde. Çeşitli kaynaklar, hükümet sözcüsünün yalanlamalarına rağmen Rusya’nın asker ve teçhizatını Ukrayna sınırlarından içeri soktuğunu teyid etmekte. Rusya ve Ukrayna arasındaki çatışmanın yeni ve tehlikeli bir aşamaya ulaşması riski son derece büyüdü.
Türkiye, bu anlaşmazlığa ilişkin şu ana kadar sağduyulu bir politika izledi. Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne saygı duyulmasını talep ederken, Kırım Tatarlarına yardım eli uzatmaktan da geri kalmadı. Ancak, dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun bu hafta Ukrayna’ya yaptığı ziyaret sırasında cumhurbaşkanı Petro Poroşenko’nun da vurguladığı gibi Ukrayna, Türkiye’den Rusya’ya karşı daha kararlı bir tutum takınmasını ve uluslararası hukuku çiğneyen Rus girişimlerini daha sert dille kınamasını bekliyor.
Eğer Ukrayna’daki bu son gerilim, Putin’in yeni bir efelenmesinden ibaret kalmayıp ciddi bir krize dönüşürse, o zaman NATO üyesi Türkiye’nin kendisini bu ateşin ortasında bulması kaçınılmaz.
Ukrayna gerginliği yüzünden NATO koridorlarında alarm zillerinin çaldığı gün, Türkiye’nin diğer iki komşusu Azerbaycan ve Ermenistan da Dağlık Karabağ anlaşmazlığında tekrar çatışmanın eşiğine geldiler.
İşgal altındaki Karabağ ile cephe hattında 14 Azerbaycanlı askerin öldüğü çatışmadan üç ay sonra, bu defa da Ermnistan’a ait bir helikopter, Azerbaycan hava kuvvetleri tarafından düşürüldü, üç mürettabat öldü.
AGİT eşbaşkanları tarafından yapılan açıklamaya göre, bu tür bir olayla, ateşkes anlaşmasının imzalandığı günden bu yana yıllardır ilk kez karşılaşılıyor. Dağlık Karabağ anlaşmazlığının ne kadar patlamaya hazır olduğunun endişe verici bir hatırlatması aynı zamanda.
Türkiye, kuzeyindeki bölgede başveren bu gelişmeler ve artan huzursuzluk konusunda müdahale gücüne sahip değil belki ama doğu Akdeniz’de artan gerginliği durdurmak Ankara’nın elinde. Yunanistan, Kıbrıs ve Türkiye arasında Kıbrıs açıklarındaki doğal gaz ve petrol arama çalışmaları yüzünden son günlerde tanık olunan söz düellosu, şimdiden endişe verici boyutlara tırmanmış durumda.
Kıbrıslı Rumların ada çevresindeki doğal enerji kaynaklarını tek taraflı olarak arama çalışmalarına Türkiye, bölgedeki donanma gücünü artırarak yanıt vermekte. AKP hükümeti, doğu Akdeniz’de angajman koşullarını değiştirerek, donanmaya tam müdahale yetkisi verdi ve bu yüzden de Avrupa Birliği ve Yunanistan’ın tepkilerine hedef oldu. Avrupa Birliğinin Genişleme ve Komşuluk Politikasından sorumlu komisyon üyesi Johannes Hahn, Türkiye’yi itidalli davranmaya ve bölgede gerginliği artıracak açıklama ve eylemlerden kaçınmaya çağırdı.
Yunanistan başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı Evangeloz Venizelos ise 12 Kasım’da Yunan parlamentosunda yaptığı konuşmada Türkiye’ye karşı uluslararası deniz hukukunu çiğnediği gerekçesiyle yasal işleme başvurabileceklerini söyledi.
Gerginliğin önemli bir diğer nedeni de Yunanistan ve Kıbrıs’ın, Mısır ve İsrail ile artan işbirliği.
8 Kasım’da, Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras, Kıbrıs cumhurbaşkanı Nicos Anastasiades ve Mısır cumhurbaşkanı Abdül Fattah el-Sisi arasında Kahire’de bir deklarasyon imzalandı. Üç lider, Doğu Akdeniz’deki doğal enerji kaynaklarının aranmasında ve işlenmesinde işbirliği yapmayı kararlaştırdılar. Benzer bir üçlü toplantının Ocak ayında İsrail’de gerçekleştirilmesi bekleniyor.
Türkiye’nin, bölgenin iki kilit ülkesi İsrail ve Mısır’la son derece sorunlu ilişkileri gözönünde tutulduğunda, AKP hükümetinin daha ihtiyatlı bir politika benimsemesini ummak saflık olur.
Gelgelelim, zaten yeterince acı çekilen bölgenin ıstırabını artırmamak gereği bir yana, güney ve doğu sınırları yangın yerine dönmüş, kuzeyi patlamaya hazır Türkiye’nin, bir başka cephe daha açması ne kadar mantıklı olur sorusuna da yanıt vermek zorundayız.
This post is also available in: İngilizce
Bir cevap yazın