Türkiye’nin bir Rus savaş uçağını düşürmesiyle tırmanan Türkiye-Rusya çekişmesinin kısa süre içinde atlatılacağına dair bir iyimserlikten sözetmek giderek zorlaşıyor.
Bunun, Soğuk Savaş sonrası Rusya ile Batı arasındaki en ciddi gerginlik olduğuna kuşku yok. Sonuçları, Türkiye ve Rusya ilişkilerinin çok ötesine geçecek önemde ve uzun erimli olacak.
Krize giden yolda, hem Rusya hem Türkiye, ciddi yanlış hesaplar yaptılar. Şimdi, gerginliği azaltma çabalarında da karşılıklı benzer yanlış hesaplara tanık oluyoruz.
Taraflar arasında kazara bir çatışma çıkması tehlikesi, Rusya, Suriye’deki iç savaşa müdahil olmaya karar verdiğinden beri zaten korkulan bir olasılıktı.
Rus uçaklarının hava sahasını ihlal ettiği Türkiye tarafından daha önce de açıklanmış, hem NATO, hem de Türkiye Rusya’yı bu konuda uyarmıştı.
Rusya, Suriye’de yaşayan Türkmenlerin bulunduğu, sınıra yakın bölgelere yoğun bir saldırı başlatarak, Türkiye’nin Suriye politikasını iyice çıkmaza sokunca, Ankara’da alarm zilleri çaldı. Rusya büyükelçisi, geçen hafta dışişleri bakanlığına çağrılıp, çıkabilecek ciddi sonuçlar konusunda uyarıldı.
Rusya, uyarıyı ya ciddiye almadı ya da umursamadı. Belki de Paris katliamı sonrasında yükselen IŞİD karşıtı dalgayla, radikal İslamcı militanları hedef aldığını iddia ettiği operasyonların yaratacağı öfkeyi atlatabileceğini düşündü.
Rusya’nın ilk yanlış hesabı, ahlaki üstünlük iddiasında olan tarafın sadece kendisi olmadığını kavrayamamak oldu.
Türkiye hükümeti, Rus uçağının beş dakika içinde 10 defa uyarıldığını ve ondan sonra vurulduğunu söylüyor. Hava ihlali, saniyeler sürdü ama bu defa Türkiye’nin tepkisi öncekilerden farklı oldu.
Türkiye yetkilileri, Rus uçağına yapılan uyarıların ve radarlarının kayıtlarını yayınladılar. Rusya’dan benzer bir delil gelmediği sürece, Türkiye’nin uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde hareket ettiğini varsayıyoruz. Rusya, Türkiye’nin açıklamalarını reddediyor ve herhangi bir ihlal sözkonusu olsa bile bunun Türkiye’ye karşı bir tehdit oluşturmadığını iddia ediyor.
Rusya, belli ki, Türkiye’nin tetiğe basmaya hazır olabileceğini de tahmin edemedi. Daha da önemlisi, NATO üyesi bir ülkenin sınırlarını ihlal etmenin olası sonuçlarını da her nedense gözardı etti.
Türkiye, NATO büyükelçilerini Kuzey Atlantik Konseyinin olağanüstü toplantısına çağırdığında ise, Vladimir Putin şaşırmış gibiydi.
“Türkiye, bu olayı tartışmak için NATO müttefiklerini çağırdı. Sanki uçağı düşüren onlar değil, sanki onların uçağı düşürüldü” dedi ve ekledi: “Ne istiyorlar, NATO’yu IŞİD’in hizmetine mi sunacaklar? “
Belki de Putin, Erdoğan’ın, ülkesindeki her sorunun altında Batılı ülkeleri ve onların lobilerini bulmasını hatırladı. Kimbilir belki de, Türkiye cumhurbaşkanının ‘biz de Şanghay İşbirliği Örgütüne katılalım’ demesini fazlasıyla ciddiye aldı.
Amerika Birleşi Devletleri ve NATO, Ankara’nın yaptığı açıklamayı destekleyerek, Türkiye’nin sınırlarını ve egemenliğini koruma hakkı olduğunu bildirdiler. Kapalı kapılar ardında Türkiye’nin eylemini sorguladılar belki ama kamuoyu önünde Türkiye’yle ittifak içinde ve yanında durduklarını söylemekten başka bir seçenekleri olduğunu düşünenleri ciddi şekilde yanılttılar.
Yan yana, el ele durdular durmasına ama hem Türkiye, hem de müttefikleri, gerginliği tırmandırmanın ne gibi sonuçlar doğuracağının da gayet iyi farkındaydılar.
Amerika Birleşik Devletleri, NATO ve Birleşmiş Milletler, hep bir ağızdan tarafları itidalli davranmaya ve gerginliği tırmandırmamaya çağırdı. Ankara da bu mesajı fazlasıyla aldığını belli etti.
Türkiye’nin sınırlarını koruma hakkını savunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Rusya ile bir gerginlik istemediğini söyledi. Ardından da parti grup toplantısında konuşan Başbakan Ahmet Davutoğlu, Rusya’yı dost ve komşu ülke olarak tanımladı. Büyük devletler arasındaki ilişkilerin iletişim kazalarına feda edilemeyeceğini vurguladı.
Türkiye’nin Dışişleri Bakanı, Rus mevkidaşını telefonla arayıp, üzüntülerini dile getirdi. Bakanlık, daha sonra yaptığı açıklamada, her iki ülke dışişleri bakanlarının önümüzdeki günlerde biraraya gelerek kouyu görüşeceklerini bildirdi.
Bunun da kısa süre içinde bir başka yanlış hesap olduğu anlaşıldı.
Rusya Dışişleri bakanlığı, böyle bir görüşme kararı olmadığını söylemekle kalmadı, resmi Rus açıklamaları, her geçen saat daha da sert ve saldırgan bir üslup aldı.
Türkiye, uzlaşmacı ve yumuşak bir dil kullandıkça, Rusya’nın ses tonu da ters yönde sertleşmeye, saldırganlaşmaya başladı.
Gerçi Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Türkiye’ye karşı bir savaş başlatmayacaklarını ifade etti ama Rusya’nın ilişkilerde yeni bir sayfa açma gibi bir niyeti olmadığı da gün gibi ortada.
Savunma Bakanlığı, Rusya’nın Suriye’ye gelişmiş füze sistemleri gönderdiğini bildiririken, ekonomi alanında da tepkisel adımlar atılmaya başlandı bile. Türkiye’nin turizm sektörünün can damarlarından biri olan Rus turistlere, Türkiye’ye gitmemeleri söylendi. Beyaz et ticareti durduruldu. Başbakan Dimitri Medyedev’in ağzından, Türkiye’yle önemli bazı projelerin iptal edilmesi ve Türk şirketlerinin Rus pazarına sokulmaması olasılığı gündeme getirildi.
Beklenebileceği gibi, Moskova’daki Türkye büyükelçiliği, Rus milliyetçilerin saldırısına uğradı. Türk milliyetçilerin birkaç gün önce İstanbul’da yaptıklarından farklı olarak, Rus protestocular, yanlış kapı çalmadılar, Türk elçiliğinin camlarını kırıp, yumurtalarını doğru hedefe fırlattılar.
Bütün bunlar olurken, Rus ve Suriye birlikleri, Türk sınırına yakın Türkmen bölgelerinde yoğun bir bombardıman gerçekleştirdiler. Türkiye’den giden bir yardım konvoyu da vurulan hedefler arasındaydı.
Vladimir Putin’in öfkeli tepkisinin nasıl bir yön izleyebileceğini hala merak edenler varsa, Rus cumhurbaşkanının, Türkiye yetkilileri dostluğu teyid ettikleri sırada söylediklerine bakmalarını öneriririm.
“Problem, çok daha derinlere uzanıyor” dedi Putin, “ Türk liderlerin ülkelerini bilinçli olarak İslamcılaştırma çabalarına bir süredir zaten tanık olunuyorduk”.
Pandora’nın Kutu’su gerçekten de açılmak üzere.
This post is also available in: İngilizce
Bir cevap yazın