Anadolu Ajansı, başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı Yiğit Bulut’un, yakın gelecekte bir ‘Avrupa Baharına’ tanık olunmasını beklediğini aktardı.
Almanya’nın Köln şehrinde Türkiye’nin 2023 Vizyonu hakkında konuşan Bulut, yükselen Doğu’ya karşılık inişe geçen Avrupa’dan sözetti.
Yiğit Bulut’un geçtiğimiz aylarda yaptığı garip yorumlara bakarak bu konuşmasını da ciddiye almamak mümkün tabii. Bulut, anımsanacağı gibi, başbakanın telekinetizmle ortadan kaldırılmaya çalışıldığını söylemesiyle gündeme gelmişti. Gezi protestoları sırasında da Alman havayolu şirketi Lufthansa’nın, İstanbul’da inşaa edilecek üçüncü havalimanından rahatsız olduğu için ayaklanmayı teşvik ettiğini ileri sürmüştü. Bu teorisini Köln’deki son konuşmasında tekrar dile getirdi.
Bu sözlerin şu ana kadar Başbakan Erdoğan tarafından reddedilmediği ve Bulut’un Erdoğan’ın güvenine sahip olmaya devam ettiği gözönünde tutulduğunda, Köln konuşmasının hükümetin yaklaşımını yansıttığını varsayabiliriz.
Dahası, topu topu geçen ay, başbakan, Rusya ziyareti sırasında bizzat, Şanghay İşbirliği Örgütüne tam üyelik önerildiği takdirde Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinden vazgeçebileceğini söyledi.
Üstelik, bu Şanghay örgütü konusunda Erdoğan’ın ilk açıklaması da değildi. İlk kez 2012 yılında bu niyetini dile getirmesinden kısa süre sonra Almanya’nın Loccum kentinde Evangelische Akademie’de düzenlenen ‘İsteği Dışında Stratejik Ortaklık mı?’ başlıklı Türkiye konulu bir konferansa katıldım. Toplantıda Avrupa Birliği, Türkiye ve Almanya dışişleri bakanlıklarından üst düzey temsilcilerin yanısıra önde gelen Avrupalı akademisyenler de vardı. Tartışmalar sırasında Başbakanın Şanghay örgütüyle ilgili sözlerini hatırlattığımda, çoğu gülüp geçmiş, Türk diplomat ise beni gayri-ciddi olmakla suçlamıştı.
Gayri-ciddi olmadığımı görmek için bugünü beklemek gerekmedi. 2012 Ekim’indeki toplantıyı izleyen Nisan ayında, Türkiye, Şanghay İşbirliği Örgütüyle Diyalog Ortaklığı anlaşmasını imzalayan ilk NATO üyesi ülke oldu.
Şanghay İşbirliği Örgütü, 2001 yılında Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan tarafından kuruldu. Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu FIDH’in bir raporunda örgütten ‘insan hakları ihlalleri için bir araç’ diye sözedilmekte.
Şanghay İşbirliği örgütüne üyelik konusundaki sözlerin şaka değil, Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin dış politika unsurlarından biri olduğunu artık görüyoruz.
Aynı şekilde Yiğit Bulut’un açıklamalarının da Batı’ya yönelik hükümet yaklaşımının bir yansıması olduğu açık.
Fakat bunlar, ciddi olduğunu bildiğim halde anlamakta güçlük çektiğim yorumlar.
Eğer başbakan ve danışmanları, bu politikayı, Doğu’nun ve Şanghay Örgütü üyesi ülkelerin sistemleriyle uyumu esas olarak belirliyorsa, o zaman çok yanılmıyorlar. Çünkü Türkiye son yıllarda Avrupa Birliğinin liberal demokrasi modelinden uzaklaşıp, Şanghay İşbirliği Örgütü ülkelerini andıran bir modele doğru yönelme eğiliminde.
Anlamakta zorlandığım nokta,Türkiye gibi büyük bir ülkenin yöneticilerinin nasıl olup da bu denli tutarsız ve kısa görüşlü bir dünya analizi yapabildikleri.
Son beş yılın ekonomik krizinin yarattığı karamsarlığa rağmen, Avrupa hala dünyanın önde gelen ticari gücü. Üretilen mal ve hizmetlerin toplamı gözönüne alındığında Amerika Birleşik Devletlerini geride bırakıyor. Dünya nüfusunun sadece yüzde yedisine sahip olduğu halde, küresel ihracat ve ithalatın yüzde 20’sini Avrupa Birliği yapıyor.
Güçlü siyaset geleneği, Aydınlanma çağı mirası, liberalizmi , yaratıcılığı ve hümanizma kültürüyle Avrupa, günümüzde hala dünyanın evrensel değerleri açısından ölçüt alınmaya devam ediliyor.
Bilim, araştırma ve yeniliklerde dünya liderliğini koruyor.
Avrupa, Türkiye’nin liderleri ve onların danışmanlarının varsayımından çok daha güçlü bir konuma sahip.
Doğu’ya baktığımızda ise, altyapı yatırımları merkezli ekonomisiyle büyük yol kaetmesine ragmen, Çin’in halihazırdaki siyasi sistemi gözönünde tutulduğunda, uzun erimli gücü ve etkisi konusunda soru işaretleri var.
İngiltere’nin önde gelen siyaset bilimcilerinden Lord Giddens’in geçen ay Avrupa Dış İlişkiler Konseyi adlı düşünce kuruluşu ECFR toplantısındaki deyişiyle, Çin, devasa yapısal sorunlarla karşı karşıya. Bunların başında da tek çoçuk politikası ve yaşlı nüfusu var. Sosyal hizmetler yetersiz. Yaşlı nüfusunun bakımı ciddi bir sorun.
Bir diğer Doğu devi Hindistan, büyük cari açık problemleriyle son yıllarda hiç de parlak bir performans sergilemedi.
Türkiye’nin Orta Doğu’daki yükselen yıldız dostları Suudi Arabistan ve Katar ise, zengin enerji kaynaklarına karşın insan sermayesi bakımından zayıf. Bölgedeki nüfuz ve stratejik hedeflerini, mezhep ayrımcılığını teşvik politikası üzerinde inşaa ediyorlar.
Kısacası, Batının düşüşü, Doğunun yükselişi görüşü tartışılmasız kabul gören bir gerçek değil.
Asya- egemen bir yüzyılda yaşadığımız sonucuna varmak için de henüz çok erken.
Gelgelelim, Erdoğan hükümetinin izlediği rotaya bakarak Türkiye’nin varacağı yeri tahmin etmek hiç zor değil.
This post is also available in: İngilizce
Bir cevap yazın