Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde en fazla mahkum edilen ülke. Büyük çoğunlukla, dava sürelerinin uzunluğu, adil yargılanma hakkı, yaşam, hakkı, düsünce özgürlüklerinin ihlali ve güvenlik güçlerinin orantısız şiddet kullanımı gerekçesiyle yapılan başvurularda suçlu bulunuyor.
AKP hükümetinin en üst düzey isimlerinin son zamanlarda giderek artan ahlak polisliği eğilimine bakılırsa, önümüzdeki aylarda özel hayatın korunması hakkının ihlaline ilişkin başvurularda da artış görebiliriz.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. Maddesi, ‘Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir’ demekte.
Bu, başka bireylerin haklarını çiğnemediğiniz sürece, bir kamu makamının müdahalesi olmadan özel yaşamınızı istedğiniz gibi sürdürebilme hakkına sahipsiniz demektir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kadın ve erkek üniversite öğrencilerinin aynı evde yaşamasını kınayan ve bu konuda önlem alınacağını söyleyen açıklaması, özel hayatın devlet müdahalesi olmadan yaşanabilme hakkının açıktan ihlali değilse nedir?
Başbakanın, partisinin Kızılcahamam’daki toplantısında Denizli’de ihtiyaç duyulan sayıda öğrenci yurdu olmamasına değinerek ‘ Yurtların yetersizliği beraberinde çeşitli sıkıntılar doğuruyor. Üniversite öğrencisi genç kız, erkek öğrenci ile aynı evde kalıyor. Bunun denetimi yok. Muhafazakar demokrat yapımıza bu ters. Vali Bey’e bunun talimatını verdik. Bunun bir şekilde denetimi yapılacak’ dediği aktarıldı.
Yetkililerin bu denetimi nasıl yapacakları henüz açıklık kazanmadı.
Ancak bu, hükümetin, ülke vatandaşlarının ahlaki karakterini, kendi siyasi ve dini vizyonu çerçevesinde yeniden şekillendirmeyi vazife edindiğinin ilk işareti değil.
Türkiye’de AKP hükümeti, son zamanlarda bireylerin özel yaşam alanlarına giderek daha sık müdahale etmeye başladı.
En üst düzey liderlerin bu türden açıklamaları meşru görünmeye başlanırsa, o zaman gerek diğer yetkililerin gerekse toplum içindeki unusrların, yaşam tarzını onaylamadıkları bireylere müdahale hakkını kendinde görmelerine kimse engel olamaz.
Demokratik ülkelerde yetişkin bireyler, kendi yaşam tarzlarına dair kararları kendileri alma hakkına sahiptirler.
Muhafazakar ya da diğer türlü yaşam tercihlerini empoze etmek, kişisel ilişkilerin nasıl olması gerektiğini belirlemek, bunları sınırlamak ya da izne bağlamak hükümetlerin görevi değildir.
Hükümetlerin görevi, vatandaşların özel hayatlarını sürdürme, toplum içerisinde ekonomik, sosyal, kültürel faaliyetlere serbestçe katılabilme haklarını kullanmalarını sağlamaktır.
Medyasında her gün aile içi şiddet olaylarının, evde ve sokakta kadın cinayetlerinin haber olduğu bir ülkede, hükümetin yükümlülüğü, korumaktır.
Gaziantep Üniversitesinde araştırmacılar, Türkiye’deki evliliklerin yüzde 40’ının çocuk evliliği olduğunu ortaya koydu. Her üç evlilikten birinin 18 yaşın altındaki bir birey tarafından gerçekleştirildiği bir ülkede hükümetin yükümlülüğü, önlemektir.
Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürülüğünün 2008 ve 2012 yılı rakamlarına gore çoçuk ların cinsel ve fiziki istismarının artış gösterdiği bir ülkede, hükümetin öncelikli görevi, korumak, kollamak ve önlemektir.
Türkiye devletinin altına imza attığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin taraf devletlere yüklediği pozitif ve negative yükümlülükler arasında, koruyucu ve önleyici önlemler almanın yanısıra, vatandaşların haklarını kullanmalarının önüne gereksiz engeller koymama sorumluluğu da var.
Başbakan Erdoğan, üniversite öğrencisi yetişkinlerin aynı çatı altında yaşamalarının , kendilerinin muhafakazar demokratik karakterine aykırı olduğunu söylüyor.
Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarihinde en fazla mahkum edilen ülke birinciliğinden ötürü yüzü kızaran bizler de, başbakan ve partisinin muhafaza etmeye çalıştığı türden bir rejimde yaşamayı her geçen gün karakterimize daha aykırı bulmaya başliyoruz.
This post is also available in: İngilizce
Bir cevap yazın