Yolsuzlukla mücadele eylem planını yürürlüğe koyma sorumluluğunu da içeren G-20 dönem başkanlığını devraldıktan iki gün sonra, Türkiye, Uluslararası Şeffaflık Örgütü Transparency International’ın Yolsuzluk Algı Endeksi’nde en büyük düşüşü yaşayan ülkelerin başında geldi.
Halk arasında kamu görevlilerinin yolsuzluk düzeyine ilişkin algıları ölçen endeks, 175 ülkeyi 1 ila 100 puan arasında derecelendiriyor. 100 en temiz, 0 ise en üst düzeyde yolsuzluğa karşılık geliyor.
Bu yıl, bir kez daha, yolsuzluğun en az olduğu ülke sıralamasında Danimarka birinciliğini korudu. Onu, Yeni Zelanda, Finlandiya, İsveç ve Norveç izledi. İngiltere 14, Amerika Birleşik Devletleri 17. sırada yeraldı.
Somali ve Kuzey Kore, 8’er puanla sonunculuğu paylaşırken, Irak ve Afganistan en alt on ülke sıralamasındaki yerlerini korudular.
100 üzerinden 45 alan Türkiye ise 64. sıraya düştü.
Transparency International, hükümete yakın olduğu düşünülen bireylere yönelik rüşvet ve yolsuzluk suçlamalarının ülkedeki genel yolsuzluk algısını kayda değer oranda artırdığını bildirdi.
Raporda şu sonuçlara yer verildi:
‘Altın külçeler, ayakkabı kutularına doldurulan milyonlarca dolar, şüphe uyandıran videolar, hükümetten bazı bakanların görevden alınması ya da istifası, çok sayıda gözaltı ve maalesef bazı intihar olayları, Türkiye’de bu yıl hem hükümet hem de iş dünyasında yolsuzluğun yaygın ve yüksek oranlarda gerçekleştiğine işaret eden haberlere konu oldu’.
Transparency International ayrıca, yolsuzluk iddialarına tepki olarak hükümetin, şüphe altında bulunan kişiler yerine ‘siyasi karşıtlarına baskı, binlerce polis savcı ve denetçiyi işten atma ya da sürme yöntemine başvurduğunu’ vurguladı. Gazetecilere baskılar ve açılan davalar da hatırlatıldı.
Kuruluşun başkanı Jose Ugaz, 2014 Yolsuzluk Algı Endeksini sunarken yaptığı açıklamada, ‘hızlı büyüyen ekonomilerde hükümetlerin şeffaf olmaması ve yolsuzluğa gözyummaları , yolsuzluğun giderek arttığı ve cezasız kaldığı bir kültürü yaratmakta’ dedi.
Transparency International’ın Türkiye’de yolsuzluk konusunda vardığı bu sonuçlar, büyük olasılıkla yetkiller tarafından ‘Türkiye’yi ve Müslümanları sevmeyen yabancıların hızlı büyümeyi çekememesinin bir diğer örneği’ olarak sunulacak. Ama unutulmamalı ki, Yolsuzluk Algı Endeksi, Dünya Bankası, Economist Intelligence Unit, bölgesel bankalar gibi saygın uluslararası kuruluşların verilerine dayandırılarak hazırlanıyor.
Dünya Bankası, bir yıl içinde rüşvet olarak ödenen paranın 1 trilyon dolar civarında olduğunu tahmin ediyor. Bu, küresel Gayrisafi Yurtiçi Hasılanın yüzde beşine karşılık gelmekte.
Transparency International’dan bir gün önce de, Paris’te, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD, ilk Yabancı Kamu Görevlisine Rüşvet Raporu’nu yayınladı. 1999 yılında imzalanan OECD Rüşvetle Mücadele Sözleşmesinin yürürlüğe girmesi ardından alınan 427 karar çerçevesinde toplanan veriler ışığında uluslararası ticari işlemlerde yolsuzluğun boyutları belirlendi.
Türkiye’yle ilgili bölümde, ‘önemli ve jeo-politik açıdan kritik ekonomi’ diye tanımlanan ülkede, pek çok diğer ülkede olduğu gibi şirketlerin hem içeride hem de dışarıda yolsuzluğa yatkın ortamlarda faaliyet gösterdikleri kaydedildi ancak buna rağmen yabancı firmaların rüşvet vermesinin suç kabul edildiği 2003 yılından beri sadece 10 rüşvet iddiasının yetkililer tarafından dikkate alındığı belirtildi. 6 soruşturmadan üçünün kapatıldığı kaydedildi. 11 yıl içinde açılan tek bir davanın da beraatle sonuçlandığı gözönünde tutulduğunda Türkiye’nin yabancı şirketlerin kamu görevlilerine rüşvet vermesini önleyen yasaları uygulamakta son derece yetersiz kaldığı ifade edildi.
OECD’nin Rüşvet üzerindeki çalışma grubu, rüşvet iddialarının araştırılması ve soruşturulmasında daha aktif davranılmasını, yargının bağımsızlığının sağlanmasını ve yabancı şirketlerle ilgili rüşvet soruşturmalarında siyasi etkenlerin rol oynamasının önlenmesini tavsiye etti.
Ekonomisi dışarıdan gelen para akışına büyük ölçüde bağımlı olan Türkiye gibi bir ülkenin yolsuzluk konusunda uluslararası kuruluşların vardığı bu türden sonuçları ciddiye alması beklenir. Ancak, Türkiye Sanayi ve İşadamları Derneği TÜSİAD’ın geçtiğimiz günlerde yayınladığı “İş Dünyası Bakış Açısıyla Türkiye’de Yolsuzluk ” araştırması, iş dünyasının yolsuzluların artacağını düşünmesine ragmen, bunu en önemli konu olarak görmediğini ortaya koydu.
TÜSİAD başkanı Haluk Dinçer ise, en büyük sorunun yolsuzluğun makul görülmesi, içselleştirilmesi olduğuna dikkat çekti.
Parlamentoda Yolsuzluk Komisyonunun çalışmalarının kamuoyuna yansıtılmasını önleyen yayın yasağı ve 17 Aralık yolsuzluk iddialarını araştıran gazetecilere verilen hapis cezaları gözönünde tutulduğunda, hukuk devleti ve yolsuzluklarla mücadele edilen bir ülke düşleyen vatandaşların Türkiye’de fazla şansının bulunmadığını gösteriyor.
‘Yolsuzluklar tamamen palavra değil’ dediği için Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerinin şimşeklerini üzerine çeken Başbakan başdanışmanı Etyen Mahçupyan , ‘Tersine darbe tehlikesinden kurtulmak uğruna bir süre daha yolsuzlukları taşımaya razı oldu toplum. İki tane kötü vardı. Bu iki kötü arasından birisini seçmek zorunda kaldı. Ve rasyonel bir tercih yaptı” itirafında bulunmadı mı?
Bu içselleştirmekten de öte, yolsuzluğun ‘Yeni Türkiye’de kabul gören hatta arzulanan bir yaşam tarzı haline geldiğinin en somut göstergesi.
This post is also available in: İngilizce
Bir cevap yazın