İngiltere’nin sosyal ve beşeri bilimler alanında ulusal kurumu The British Academy tarafından bu hafta yayınlanan bir rapor, sadece İngiltere için değil, Türkiye açısından da önemli noktalar içeriyor.
Lost for Words: the need for languages in UK diplomacy and security ya da Türkçesiyle ‘Dil Tutulması- İngiltere’de diplomasi ve güvenlik için yabancı dil gereksinimi ‘ adlı 90 sayfalık çalışma, ülkenin resmi kurumlarında dil bilgisi kapasitesini analiz ediyor. Varılan sonuç, yabancı dil alanında ciddi eksiklikler olduğu ve hükümet en kısa zamanda önlem almazsa, İngiltere’nin ulusal güvenlik ve diplomasi alanında yetersiz kalacağı.
Günümüzün içiçe girmiş dünyasında, yabancı dil bilgisi giderek daha fazla önem kazanıyor. Sadece uluslararası ilişkilerde değil, adli, askeri, haberalma, organize suçlarla mücadele alanlarında da yabancı dil kapasitesi, her ülke için zorunlu.
Raporda, “ Bir ülkenin hükümeti ve toplumuyla yabancı dil konusundaki beceri düzeyi, küresel alanda hızla değişen koşullar ve sorunlarla ne ölçüde başadebileceğinin göstergesi olarak değerlendirilmeli” denmekte.
Diğer ülkelere kıyasla, İngiltere, diplomatlarının üstün coğrafya ve yabancı dil bilgisine sahip olmasıyla tanınır. Dış temsilciliklere tayin edilen personel, göreve başlamadan önce, o ülkenin dilinin öğretildiği aylar süren yoğunlaştırılmış eğitimden geçer.
Bugüne dek, önde gelen dünya dillerine ek olarak mükemmel Türkçe, Azerice ya da Özbekçe konuşan İngiliz diplomatlara pek çok kez rastladım.
Son yıllarda, İngiltere Dışişleri Bakanlığındaki bütçe kesintileri yüzünden dil eğitimine ayrılan ödenekler de ciddi şekilde azaldı.
The British Academy’nin raporunda, diplomasideki dil bilgisi gerilemesinin, özellikle zor öğrenildiği düşünülen Arapça, Mandarin Çincesi ve Kore dillerinde dikkat çektiği de kaydedilmiş.
Benim açımdan, raporun en çarpıcı bulgularından biri, Arap Baharı sırasında İngiltere dışişleri bakanlığının sergilediği yetersizliklerde, Arapça dil eksikliğinin oynadığı rol oldu.
Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki çalkantılara zemin hazırlayan gelişmelerin, bakanlık içerisinde Arapçayı iyi konuşan diplomat sayısının azlığı nedeniyle zamanında farkedilmediği söylenmekte.
Eksiklik sadece Arapça’yla da sınırlı değil. İngiltere açısından en önemli diplomasi ve askeri faaliyet alanlarından biri olan Afganistan’da, 2010 yılında görevde olan 161 diplomattan sadece üçü Paştu ve Dari dillerini akıcı bir şekilde konuşabiliyormuş.
Afghanistan ve Irak gibi çatışma bölgelerinde görevlendirilen askeri personelin yerel halkın dil ve kültürünü anlamaktaki eksikliği yüzünden ortaya çıkan sorunları bilmeyen kalmadı. İnsanlara ve araçlara İngilizce olarak ‘Dur’ emri veren ve anlamayıp yoluna devam edenlere ateş açan askerlerin neden olduğu trajediler hepimizin malumu.
Yabancı dil kapasitesinin yüksek olması, küresel alanda etkili bir oyuncu olmanın temel unsurlarından biriyse, Türkiye’nin de bu sahada önünde uzun ve çetin bir yol var.
Nitekim, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu USAK tarafından 2012 yılında yayınlanan USAK Raporları, No.12-03: “Türkiye’nin Ortadoğu’daki Güç Kapasitesi: Mümkünün Sınırları” adlı rapor, Türkiye’nin Orta Doğu’da kapasitesiyle beklentileri arasındaki uçuruma dikkat çekmişti. Bu eksiklikler giderilmeden Türkiye’nin bölgesel bir lider olamayacağının altı çizilmişti.
USAK raporuna göre, 2011 yılında Arapça konuşulan ülkelerde görev yapan 135 Türk diplomattan sadece altısı Arapça konuşabiliyordu.
Son iki yıl içinde bu sayı artmış olabilir ama Türkiye’nin hevesleriyle kapasitesi arasında hala bir orantısızlık olduğu kesin.
Pek çok Avrupa ülkesinde diplomatlardan, giderek birden fazla konuda uzmanlık isteniyor. Ben şahsen çalıştığım ya da ziyaret ettiğim ülkelerde, örneğin petrol ve doğal gaz kaynakları açısından zengin yerlerde, diplomasiye bilim üniversitelerinden gelen büyükelçilere tanık oldum.
Türkiye Dışişleri bakanlığı, kariyer diplomatlarının uluslararası hukuk, denizcilik, savunma ve ticaret konularında uzmanlığı ve diplomasi tecrübeleriyle haklı olarak övünen bir kurumdu. Gerçi insan hakları, çevrenin korunması ve enerji alanlarında hala katedilmesi gereken epey yol vardı ama bakanlık bürokratları , dünya çapında saygın bir konuma sahipti.
Son zamanlarda diplomasiye giriş, özellikle de büyükelçi atamaları konusunda yapılan değişiklikler sonucunda, bakanlığın bu konumun zedeleneceğinden endişe ediliyor.
2012 yılında Türkiye, Avrupa Nükleer Araştırma Kurumu CERN’den çekilme kararı aldığında, siyasetçilerin uzak görüşlülüğüne dair kuşkularım ciddi şekilde artmıştı.
Bir ülkenin bilimsel ve yabancı dil kapasitesinin güçlenmesini sağlayacak stratejik ve uzun erimli vizyon, partizan olmayan, laik politikaları gerektiriyor..
Bu bağlamda, son zamanlarda Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı ile Fethullah Gülen cemaati arasında dersaneler ve eğitim istemi konusunda tanık olunan çekişme, ne güven ne de iyimserlik aşılıyor.
This post is also available in: İngilizce
Bir cevap yazın