Türkiye’nin liderleri, hükümetin Suriye politikalarını araştıran ya da sorgulayan uluslararası basına gözdağı verip, ülke içindeki cılız muhalefeti susturur; medyadaki yandaşları da kafa kesen cihatçıların aslında nasıl batının eseri olduğunu ispatlamaya çalışırken, ülke birdenbire kendini, tankları, toplarıyla IŞİD kuvvetlerinin karşısında buluverdi. Suriye sınırında, gözle görülür, kulakla duyulur derecede yanıbaşında.
Binlerce Suriyeli sivilin dehşet içinde Türkiye sınırına yığılması aslında kimseyi şaşırtmamalıydı. IŞİD’in Kürt bölgelerine saldırısı, 15 Eylül’den beri yoğunlaşarak sürüyor. 20’den fazla Kürt köyünün IŞİD’in eline geçmesi ardından, Suriye’nin üçüncü büyük Kürt kenti Kobane’nin de düşmesi ihtimaliyle, bölgede yeni ve dev bir insani felaketle karşı karşıya kalındığını görmemek mümkün mü?
Bundan sonra ne olabileceğini tahmin etmek için , gelişmiş istihbarat kaynaklarına ihtiyaç yok. Gerçi son mülteci dalgasının ve sınır bölgesindeki tehlikenin boyutlarını öngörmek açısından Türkiye yetkillerinin ne ölçüde hazırlıklı olduğunu kestirmek biraz daha zor.
Ancak şu kadarını biliyoruz. Cuma sabahı erken saatlerde Dikmetaş mevkiinde toplanan bir grup Türkyeli Kürt, dikenli telin öbür yakasındaki mültecilere su ve yiyeyecek yardımı ulaştırmaya çalıştı, sınırın açılmamasını protesto etti. Güvenlik güçleri ise gözyaşartıcı bomba ve tazyikli suyla karşılık verdi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, anlaşılan kendisine ulaşan istihbarat ışığında Azerbaycan’a önceden planlanan ziyaretini ertelemesini gerektirecek bir durum görmedi. 20 Eylül Cuma günü gerginlik de, mülteci akışı da her geçen saat artarak sürdü. . Bir ara Suriyeli bir kadının mayına basarak yaralandığı haberi geldi. Sonunda, öğle saatlerinde Ankara’dan beklenen haber geldi, sınır kapıları mültecilere açıldı.
Türkiye, doğru olanı yaptı.
Başbakan, haberi Twitter hesabından şöyle duyurdu: “Tarih üzerimize bu yükü yükledi ise aziz milletimiz yine bunun hakkını verecek, mazlumlara kucağını açacaktır’.
Bakü’de muhabirlere yaptığı açıklamada ise “Can korkusu ile ülkemize gelen kardeşlerimizi ırk, din, etnisite, mezhep farkı gözetmeksizin misafir etmeye kararlıyız”diye konuştu.
Kamplarında 200 binden fazla, kentlerinde ise bir buçuk milyon civarında mülteciyi barındıran ve yükü zaten fazlasıyla ağır olan Türkiye’nin IŞİD vahşetinden kaçıp gelen mültecilere kapılarını açması, övgüyle karşılanacak bir karar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümetlerinin geçmişte ve halihazırda yaptıkları hatalar konusunda pek çok şey söylenebilir. Ama şimdi, söylenmesi gereken insani felakete gösterilen bu tepkinin doğru ve yerinde olduğu.
IŞİD karabasanının Türkiye’nin sınırlarında ve kentlerinde yarattığı tehdit, son derece gerçek ve acil. Hükümetin, durumu iyi değerlendirmesi, politikalarında gereken değşikleri yapması, saldırgan ve kutuplaştırıcı üslubundan vazgeçmesi, kamuoyunu somut ve inandırıcı bir şekilde bilgilendirmesi ve aldığı kararlar konusunda hesap vermeye hazır olması şart.
Tehlikeli ve belirsizliklerle dolu bir dönemden geçiyoruz ve kimsenin kendisini güvencede hissetme lüksü yok.
Türkiye’nin bu fırtınalı sularda batmadan yüzmesi için, hükümetinden, alışılagelen tepkilerin ötesinde uzakgörüşlük ve sağduyu beklediğini söylemeye gerek var mı?
Son dakika gelişmesi – Cumartesi sabahının erken saatlerinde Ahmet Davutoğlu, Irak’ta IŞİD tarafından rehin alınan 49 Türkiye vatandaşının serbest bırakıldığını ve sağsalim Türkiye’ye döndüğünü açıkladı. Kendisinin de en kısa zamanda Azerbaycan’dan ayrılarak rehinelerle görüşmek üzere Şanlıurfa’ya döneceğini bildirdi.
This post is also available in: İngilizce
Bir cevap yazın