Bölünmüş, kutuplara ayrılmış Türkiye, halk oyuyla yapılacak ilk cumhurbaşkanlığı seçimine doğru ilerliyor.
10 Ağustos’ta yapılacak oylamaya 10 günden az kala, ülke dışında yaşayan 3 milyona yakın Türkiye vatandaşı, 53 değişik ülkede, gelecek dört gün içinde ilk kez oy kullanıyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Avrupa’daki oylar için yoğun bir kampanya yürüttü. Muhafazakar ve dindar kesimin oyunu ağırlıkla Erdoğan’a vereceğine kesin gözüyle bakılıyor. Avrupa’daki Kürtlerin de, özellikle ikinci tura kalınması durumunda Erdoğan’ın kazanma şansını artıracakları düşünülüyor.
AKP, ülke dışında yaşayan seçmenler arasında desteğini artırmaya çalışırken, rakipleri de Türkiye’de yaz tatilinde olan orta sınıf laik seçmeni kayıtlı oldukları sandıklara dönüp Erdoğan’a karşı oy kullanmaya teşvik etmekle meşgul.
Amerika Birleşik Devletleri’nde Pew Araştırma Merkezi adlı düşünce kuruluşu tarafından düzenlenen bir araştırma, Türkiye’de nüfusun Başbakan Erdoğan’a yaklaşımında derin ayrılıklar gösterdiğini ortaya koydu. Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinden memnun olanlarla ülkeyi yanlış yöne sürüklediğini düşünenler neredeyse ortadan ikiye bölünmüş durumda. Oysa İslam dininin siyasetteki önemi sorulduğunda yüzde 69 gibi bir çoğunluk, dinin büyük rolü olduğunda birleşiyor.
Dindarlık yarışında tartışmasız lider başbakan Erdoğan. Nitekim, cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında da hem başbakan hem de partisinin ileri gelenleri, sadece Türkiye’dekilerin değil, bölgede ve dünyanın diğer kesimlerindeki Müslümanların da liderliğine oynadıklarını dile getirmekten geri kalmadılar.
Diğer iki isim, CHP ve MHP’nin ortak adayı Ekmeleddin İhsanoğlu ve HDP adayı Selahattin Demirtaş da Türkiye siyasetinde dinin artan rolünü ve büyüyen muhafazakarlığı görmezden gelemediler.
Gerçi Ekmeleddin İhsanoğlu, dinle siyasetin birbirine karıştırılmaması gerektiğini çeşitli defalar ifade ettiyse de, muhalefet partilerinin İslam İşbirliği Örgütünün eski genel sekreterini ortak aday göstermeleri bile din konusunda artan hassasiyetin göstergesi.
HDP’nin Kürt adayı Selahattin Demirtaş’ın da kampanya sırasında Sünni çoğunluğun baskısını üzerinde hisseden Alevi toplumunun oylarını almaya çalışması dikkatlerden kaçmıyor.
Başbakan, rakiplerine karşı kullandığı dili sertleştirir ve hırçınlaşırken, partisinin ileri gelenleri de Türkiye için nasıl bir yeni gelecek öngördüklerinin ipuçlarını daha sık vermeye başladılar. Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın dünyanın dört bir yanında alay konusu olan kadınların iffeti ve toplumun ahlakı konusundaki sözleri, ilk defa duyduğumuz örnekler değildi. Benzer konuşmalar ve tavsiyeler, başbakan da dahil diğer AKP’li siyasetçiler tarafından hemen hergün dile getirilmekte. Bu ay başlarında başbakanın, hala öğretimleri devam ediyor olsa bile uygun bir kısmeti çıkan genç kızlara vakit kaybetmeden evlenmeyi tavsiye etmesi gibi.
Hükümetin bireylerin özel hayatlarına müdahalesi, artık neredeyse gündelik bir uygulama haline geldi. Hemen her konuda hükümetin dümen suyuna giren yargı da benzer bir çizgide ilerliyor. Sözgelimi, Erzurum’da bir mahkeme, geçtiğimiz günlerde başka bir erkekle birlikte gördüğü boşanmak üzere olduğu karısına saldıran kocayı yargıladığı davada, kadının dar bir tayt giymiş olmasını kışkırtıcı ve cezayı hafifletici neden buldu.
Ana muhalefet partisi CHP’nin Ankara milletvekili Gülsün Bilgehan, 2014 yılının ilk altı ayında 219 kadının öldürüldüğünü söylüyor. Türkiye, Dünya Ekonomik Forumunun 2013 yılı Cinsiyet Eşitsizliği raporunda 136 ülke arasında 120ci sırada. 2006 yılına göre 15 sıra alta düşmüş durumda. Ülkenin aile içi şiddet ortalamasının diğer ülkelere kıyasla yüksekliği gözönünde tutulduğunda, hükümetin Erzurum benzeri davaları endişeyle karşılaması ve önlem alması beklenir. Oysa yetkililer, yaklaşan seçimlerde şiddete uğrayan ve sığınaklarda yaşayan kadınların demokratik haklarını kullanmalarını bile sağlayamıyor. Daha önceki seçimde olduğu gibi sığınaklarda yaşayan kadınlar, güvenliklerini tehlikeye atacağı gerekçesiyle seçim listelerine kaydedilmiyor, oy kullanamıyor.
Başbakan Erdoğan’ın hedefi sadece 12ci cumhurbaşkanı seçilmek değil. Ülkeyi değiştirmek, yeni bir Türkiye yaratmak istiyor. Varolan otoriter yönetimini daha da pekiştirecek anayasal değişiklikleri gerçekleştirmeyi, tek adam konumunu güçlendirmeyi de amaçlıyor.
10 Ağustos 2014 seçimi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AGİT’ten parlamenterler ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesinden temsilcilerin gözetiminde gerçekleşecek.
30 Mart yerel seçimlerinde yaygın şekilde hile yapıldığı iddiaları ardından, uluslararası seçim gözlemcilerinin kanaatleri ve varacakları sonuç, Türkiye demokrasisi açısından önemli bir sınav olacak.
Seçim öncesi yaptıkları ziyaret ve incelemelerde, Avrupa Konseyi heyeti tarafından başbakanın kampanya sırasındaki üstün konumu ve medyayı ve resmi kaynakları kullanmaktaki orantısızlığına dikkat çekildi. AGİT heyeti de medyanın diğer iki aday İhsanoğlu ve Demirtaş’a ayırdığı yayın süreleri konusunda endişelerini dile getirdi. Türkiye’deki kaynaklar, adayların kampanya basın toplantılarını gerçekleştirdikleri 2 ve 4 Temmuz tarihleri arasında, resmi yayın organlarının Başbakana 204 dakika ayırırken, diğer iki adaya toplam üç dakikadan az zaman verdiğini belirtiyorlar.
Yaklaşan seçimde başbakan Recep Tayyip Erdoğan, en güçlü aday. Yarışın haksız ve eşitsiz bir şekilde sürüyor olması, Erdoğan’ın 10 Ağustos’taki cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunu yüzde 50’nin üzerinde oyla kazanması ihtimalini güçlendiriyor. Yürürlükteki seçim sistemi, ikinci tura kalması durumunda daha da yüksek bir çoğunluğu elde edebilmesine olanak sağlayacak türden.
Türkiye’nin önümüzdeki günlerde değişime uğrayacağı kesin. Değişimin boyutlarının ne olacağını ise biraz daha bekleyip görmemiz gerekecek.
This post is also available in: İngilizce
Bir cevap yazın