2013’ün sonuna yaklaşırken, karamsar bir yazı yazmamak için çırpınıyorum.
Yeni bir yılın eşiğinde, nedense, kötümser duyguların ağırlığı, daha da bir kaldırılmaz oluyor.
Ama ne kadar uğraşırsam uğraşayım, bazı imgeleri zihnimden silemiyorum.
Örneğin penguenleri ve ayakkabı kutularını…
Bu kadar gayret göstermeme ragmen, neden gözümün önünden bir türlü gitmiyorlar?
Geçen yazı, Bodrum’da geçirdiğim kısa tatille hatırlamak istiyorum. Güneşli, mavi bir gökyüzünü, berrak, dalgasız denizi düşünmeye çalışıyorum ama her defasında sahildeki fasıl gecelerinde birdenbire başlayan ‘Her yer Gezi, her yer Taksim’ bağırışları geliveriyor aklıma.
İşte o anda, biz Akdeniz’in temiz havasını solurken, İstanbul’da, Ankara’da, Eskişehir’de, biber gazı bulutları altında, tazyikli suyla püskürtülen insanları düşünerek hissettiğim suçluluk duygusunu hatırlıyorum.
Ne kadar çaba gösterirsem göstereyim, yakından ateşlenen gaz kapsülleriyle gözü çıkan, kafaları yarılan insanlar, komadaki çoçuklarının başucunda bekleşen babalar, evlatlarının tabutları önünde ağlaşan anneler ve bütün bunlar olurken televizyon ekranlarında salına salına yürüyen penguenler bir türlü gözümün önünden gitmiyor.
Başbakanın Gezi olayları sırasında protestoculara ‘istersem milyonları çıkarırım karşınıza’ tehdidini bir an unutsam bile, Eskişehir’de kimisi sivil polis kalabalığın linç ettiği Ali İsmail Korkmaz öylece duruyor belleğimde.Yanıbaşında da Eskişehir valisinin Radikal muhabirine gönderdiği tehditkar e mail, konuyu daha fazla deşme diyen.
Bir hatıra diğerinigetiriyor. Gezi sonrası işinden olan, daha da kötüsü hapse atılan meslektaşlarımı çağrıştırıyor. Türkiye’nin dünyada en fazla gazeteciyi hapse attığını , hatta bu alanda İran’ı, Çin’i Özbekistan’ı bile geride bıraktığını istesem de unutamıyorum.
‘Güzel şeyler de oldu 2013’te’ deyip duruyorum kendi kendime. ‘ Nevruz’u hatırla, Diyarbakır’da meydanı dolduran neşeli kalabalıklardan bütün ülkeye yayılan barış ve umut dalgasını nasıl gözardı edersin?’
Hemen ardından, Suriye sınırına dikilmeye başlanan duvar ve dikenli teli protesto etmek için açlık grevi yapan kadın geliveriyor gözümün önüne.
Trafik kazalarında ölen binlerce insan, kışlalarında intihar eden , tersanede devrilen geminin altında ezilen, boğulan askerleri düşününce, uykularım kaçıyor.
Hastanelerde hasta yakınları tarafından dövülen, yaralanan doktorlar, evlerinde, sokaklarında eşleri, terkettikleri sevgilileri, erkek kardeşleri tarafından öldürülen kadınlar yetmezmiş gibi, çoçuk istismarı, çoçuk evllikleri gibi veriler uçuşuyor beynimde. Sonra birden, yetkililerin teşvikiyle, kızlı-erkekli evleri gözetlemeye başlayan , gayrı-resmi mahalle ahlak polislerini hatırlıyorum.
Suriye’de akıl almaz vahşet, başka bir ülkede olduğu için belki daha kolay görmezden gelebilir diye düşünürken, komşu ülkenin şiddetinden payını alan Türkiye’nin sınır köyleri, kasabaları canlanıyor gözümde. Ben unutsam da , cihatçıların istilasına uğrayan, hayatları altüst olan insanlar unutabilirler mi 2013’ün gelişmelerini?
Geçen haftanın ‘skandallerin gelmiş geçmiş en büyüğü’ ne dair anılar, ziyadesiyle taze. Ya yolsuzlukla suçlanan hükümetin, yıllardır erozyona uğrattığı kuvvetler ayrılığından geri kalanı da bir gecede silip süpürmesi ?
Aslında ‘komplo teorileri, faiz lobileri, Amerikalıların ve Yahudilerin kurduğu tuzaklar’ ilk kez duyduğumuz açıklama tarzları değil. Hükümet ne zaman darda kalsa, mercek altına alınsa, aynı şeyleri söyledi. Öfkeli yüz ifadelerine, alaycı sözlere, sallanan başparmaklara da alışığız. ‘Ellerinizi kıracağız’, ‘Sizi inlerinizden çıkaracağız’ ‘Defolun, ülkenize dönün’ ‘Ananı da al git’ lafarını daha once de duyduk.
Ama itiraf etmeliyim ki, muktedirlerin aile bireylerinin evlerinde ayakkabı kutularına doldurulmus banknotlar, gündelik olaydan sayılmaz.
Uzun lafın kısası, yılın sonunda gelecek günlere dair güneşli bir yazı yazmak beklediğimden de zor çıktı.
Tam bu işi beceremeyeceğime karar verip, vazgeçecekken, birdenbire penguenlerin ve ayakkabı kutularının başka bir yönünü keşfediverdim.
Şu meşum ayakkabı kutusu, iktidar partisinin binası önünde yolsuzluğu kınayan eden öğretmenlerin elinde bir protesto sembolü oluvermişti.
Tıpkı, penguenlerin, medyada otosansürün simgesi haline gelmesi gibi.
Teşekkürler öğretmenler! Bana,memleketim insanının ince zekasını ve direnme gücünü bir kez daha hatırlattınız.
Evet, gerçekten derin bir bataktayız. Evet, bölündük. Ve evet, önümüzde, fırtınalı zor günler var.
Ama tüm kalbimle inanmak istiyorum ki, Türkiye’de yüzünü doğru yöne dönmüş yeterince insan var.
Tek yapmaları gereken, o yönde yürümeye devam etmek…
This post is also available in: İngilizce
Bir cevap yazın