Suriye’deki iç savaşı sona erdirmek amacıyla 22 Ocak’ta İsviçre’de başlayacak olan ikinci Cenevre görüşmeleri, neredeyse imkansız bir görevle karşı karşıya. Ancak, şimdiye kadar yüz binden fazla insanın öldüğü, milyonlarcasının göçe zorlandığı, ülkenin yıkımın eşiğine geldiği Suriye’deki çatışmayı durdurmaya katkısı olabilecek her adım, denenmeye ve desteklenmeye değer.
Suriye’de askeri yollardan bir çözüme ulaşılamayacağı gerçeğinin artık herkes tarafından görülüyor olması gerek. Esad rejiminin çökeceği varsayımı üzerine kurulan planlar, trajik sonuçlarla geri tepti. Suriye hükümeti ve karşıtları arasındaki berabere kalışta, dengeler, her geçen gün Esad rejiminin lehine değişiyor.
Şam yönetimi, akıl almaz bir vahşet sergiledi. Halkına karşı uyguladığı zulmün sonunun geleceğine dair de hiç bir işaret yok.
Radikal İslamcı muhalefet de sivil halka karşı vahşette Esad yönetimiyle yarışıyor.
Muhalefet grupları, ülkenin kuzeyinde bir süredir birbiriyle çatışıyor. Suriye genelinde el-Kaide bağlantılı oluşumlar ve cihat yanlısı yabancıların varlığı, muhalefet güçlerine destek veren ülkeleri, siyasetlerini gözden geçirmeye zorladı.
Suriye’de rejime karşı ayaklanan bölük pörçük muhalefet, Esad sonrası Suriye için ciddi ve kapsamlı bir alternatif vizyon geliştiremedi.
Türkiye’nin de aralarında bulunduğu muhalefet destekçisi bölgesel güçler, çoğu zaman savaşı körükler duruma düştüler.
Sonuç, Suriye’de insani açıdan bir felaket. Ülkedeki durum öylesine büyük bir trajediye dönüştü ki, yakında kurtrarılacak, yardım eli uzatılacak bir Suriye kalmayacak.
Dış güçler, tek başlarına Suriye’ye barış getiremez. Bu çatışmanın ne zaman ve nasıl sona erdirileceğine karar verecek olan asıl taraflar, Esad hükümeti ve savaştığı muhalifler.
Her çatışma çözümünde olduğu gibi, önce birbirlerinin varlığı tanımak, uygulanabilir stratejiler üretmek ve bunları tartışmak üzere masa başına oturmak zorundalar.
Şu anda Suriye’de herşeyden çok bir ateşkese ihtiyaç var. Acilen ulaştırılması gereken insani yardım için bu ilk adım.
Cenevre’de ya da başka bir merkezde, dış güçlerin öncelik vermesi gereken konu, savaşan tarafları insani yardım kanallarının açılmasına ikna etmek olmalı.
Suriye’ye barış getirme girişimlerinde bölgesel güçlerin dışlanmasını beklemek gerçekçi değil. Ama bölge oyuncularının etkisi ne kadar azaltılırsa, Suriye açısından o kadar iyi. Rejimi ya da muhalefeti destekleyen Körfez ülkeleri, İran ve Türkiye’nin verdikleri desteğin şeffaflaşmasını sağlamak son derece önemli.
Suriyeli sivillere yardım götürmek, bölgesel haberalma kurumlarının görevi değil. Bu bağlamda, Türkiye’de Milli İstihbarat Teşkilatı MİT’in Suriye’ye yardım ulaştırmak kisvesi altındaki faaliyetleri de özellikle mercek altına alınması gereken bir diğer konu.
El –Kaide militanlarına yönelik olduğu söylenen ve çeşitli kentlerde gerçekleştirilen bir dizi operasyon ardından Pazar günü Suriye sınırına yakın bölgede silah taşıdığından şüphelenilen yedi yardım kamyonunun durdurulup aranmak istenmesi üzerine, Türkiye hükümeti, daha önceki günlerde olduğu gibi duruma müdahele etti ve aramaya engel oldu.
Daha sonraki saatlerde valilikten yapılan açıklamada, araçlarda görev başında olan MİT personelinin bulunduğu bildirildi.
Adalet ve Kalkınma Partisi sözcülerinden Hüseyin Çelik de daha sonra televizyona çıkıp, ‘kamyonlardaki malzeme kimseyi ilgilendirmez’ dedi.
İnsani yardımı siyaset aracı haline çevirmek, daha da vahimi yardım kisvesi altında savaşa katılmak, son derece tehlikeli bir siyaset.
Üstelik bunu yapan sadece Türkiye de değil. Bölgesel oyuncuların hemen hepsi farklı yöntemlerle aynı siyaseti izliyor.
Bu yanlış politikalar sadece Suriye’de savaşı alevlendirmekle kalmıyor, uluslararası insani yardım hukukunun temel ilkelerini de zedeliyor.
Türkiye özelinde ise, zaten bulanık olan iç siyaseti, bir çamur deryasına dönüştürüyor.
This post is also available in: İngilizce
Bir cevap yazın