Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti, seçim tarihini 18 ay öne alarak, dağınık muhalefeti hazırlıksız yakalamayı planladıysa, asıl şaşkınlığa uğrayanın iktidar partisi olduğu açık.
2019 yılının ikinci yarısında yapılması gereken parlamento ve başkanlık seçimlerini, beklenmedik bir şekilde 24 Haziran’a çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, üstünlüğü elde tutmak için yeniden siyasi bir manevra yaptı.
Ne var ki, lideri Meral Akşener’in cumhurbaşkanlığına aday olacağını önceden açıkladığı İYİ Partinin seçime sokulmayabileceği ihtimali karşısında, Cumhuriyet Halk Partisi son derece zekice bir adım atarak, 15 milletvekilini ödünç verdi. İYİ Partinin grup kurmasını ve seçime katılmayı garantilemesini sağladı.
‘Demokrasiye kurulan tuzağı’ kaldırmayı hedeflediklerini ilan eden üç partinin güçlerini birleştirme kararı almasıyla, iktidar, kurduğu tuzaktan daha büyüğüne kendisi düştü.
Aynıyla mukabele gören iktidar partisi, son derece öfkeli.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, muhalefeti, ‘önü arkası belli olmayan pazarlıklar yapmakla, rengi kimliği, kişiliği, haysiyeti olmayan, tek gayesi Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı olan bir ittifak kurmaya çalışmakla’ suçladı.
Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi ise çıtayı daha da yükselterek, Erdoğan’ı tasfiye etmek isteyen lobilerin etkin bir şekilde devreye girdiklerini yazdı.
Lobileri bilmem ama, demokratik bir seçimde muhalefetin yapması gereken de tam bu. Cumhurbaşkanını, daha fazla oy toplayan muhalefet adayının zaferiyle koltuğundan etmek.
Muhalefetin önünde, adayını belirlemek ve kampanyasını sürdürmek için topu topu iki ay zaman var.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi İzleme Komisyonu’nun 24 Nisan’da yayınladığı açıklamada, Olağanüstü Hal koşullarında Türkiye’de demokratik tartışma ortamının sınırlarının son derece daraldığına dikkat çekildi. İfade, medya ve toplantı özgürlükleri başta olmak üzere temel özgürlüklerin kısıtlanmasının, özellikle muhalif ve eleştirel sesleri orantısız biçimde etkilediği, bu süreçte birçok muhalif parlamenter (10), gazeteci (150 civarında) ve insan hakları savunucularının gözaltına alındığı ve tutuklandığı, birçok sivil toplum örgütü ve medya kuruluşunun kapatıldığı ya da hükümet yanlısı işadamlarınca satin alındığı vurgulandı.
Orantısız önlemler ve özgürlüklere getirilen kabul edilemeyecek sınırlamaların seçim güvenliği ve meşruiyetini gölgeleyeceği kaygısını dile getiren İzleme Komitesi, Türkiye’yi 24 Haziran seçimlerini ertelemeye çağırdı.
Türkiye hükümetinin bu çağrıyı dikkate alması beklenmiyordu. Nitekim, Başbakan Binali Yıldırım, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ni ‘kendi işine bakmaya’ davet etti. Hükümet sözcüsü Bekir Bozdağ da Türkiye’nin içişlerine karışmakla suçladı.
Muhalefet partilerine gelince. Onlar da yakaladıkları devinimi kaybetmemeyi tercih edeceklerdir.
Yaratıcı çözümlerini ve strateji becerilerini sergileyecekleri asıl sınav ise, önümüzdeki günlerde verilecek.
Ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi, İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin şimdi ortak değerler üzerinde, demokratik ilkelerle inşa edecekleri bir ittifakı kurmaları gerekiyor.
Her üç muhalefet partisi lideri, aynı anda hem laik seçmeni, hem de muhafazakar, milliyetçi ve İslamcı kesimi tatmin edecek bir formül bulabilirlerse, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı seçimde pekala yenilgiye uğratabilirler.
İmkansız gibi görünen bu görev, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk turda seçilmesini önleyebilecek iyi seçilmiş adaylar belirleyebilmelerine bağlı. İkinci turda ise, üzerinde anlaşılan aday için taktik oy kullanılmasını sağlayabilirler.
Muhalefet ittifakı, ilk turda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a alternatif olabilecek ortak aday üzerinde anlaşma yoluna da gidebilir.
Böyle bir adayın başarı şansı ise, en geniş kitleye hitabedebilmesine, özellikle de AKP’li gençleri ve kadınları cezbedecek bir kişi olmasına bağlı.
Türkiye siyasetinin ve toplumunun normalleşebilmesi, ancak, ülkenin Kürt seçmeninin de demokrasi vagonunda yerini almasıyla gerçekleşebilir.
Sol ve sağ milliyetçi eğilimleri güçlü CHP ve İYİ Parti’nin, ülkenin ikinci büyük muhalefet partisi HDP ile bir ittifaka yanaşacağını beklemek şimdilik gerçekçi değil.
Nitekim, Kürt hareketinin deneyimli ve akil ismi Ahmet Türk, Artı Gerçek’ten Fehim Işık’a verdiği mülakatta, Türkiye’nin herkesi kapsayacak bir demokrasi blokuna ihtiyacı olduğunu söylerken, HDP’nin muhalefet ittifakında yer almasının Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından muhaliflere karşı kullanılacağının farkında olduklarını da belirtmek gereğini duydu.
Ahmet Türk, “Bizim istediğimiz demokratik bir gelecek için ortak bir akılla hareket edilmesidir. Bu blokun içinde olup olmamamız çok önemli değil” dedi.
Eski cumhurbaşkanı ve AKP kurucularından Abdullah Gül, muhalefet ittifakının ortak adayı olarak adı en fazla geçen kişi.
Abdullah Gül’ün, muhafazakar, milliyetçi sağ ve İslamcı seçmenin oyunu alabilecek en güçlü aday olabileceği varsayımı yanlış değil. Ancak, laik seçmenin çoğunluğu, Gül’e oy vermez.
Abdullah Gül, 2007’den 2014’e kadar süren cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye’nin otoriter bir rejime evrilme yolunda attığı adımları durduracak hatta yavaşlatacak anlamlı bir çaba göstermedi.
Sessiz kalarak memnuniyetsizliğini belirttiği görüşü ise, ülkenin gidişatını derin endişeyle izleyenleri tatmin edecek bir izah tarzı değil.
Bulunacak ortak adayın ‘kötünün iyisi’ olması durumunda, Türkiye’de muhalefet, gerçekten de iktidara talep olmak için yeterli ehliyete sahip olmadığı iddialarını dile getirenleri haklı çıkaracak.
This post is also available in: İngilizce
Bir cevap yazın