Sokaklarında tankların, zırhlı araçların kol gezdiği, çatılarında keskin nişancıların mevzilendiği, semalarında helikopterlerin uçtuğu güneydoğu ilçesi Silvan, Türkiye’nin yıllardır süren Kürt çatışmasında benzerine rastlanmamış bir sıcak savaş alanına dönüştü.
Dışarıya ulaşan bilgi son derece sınırlı da olsa, Silvan’daki durumun, çatışmayı yeni ve çok tehlikeli bir aşamaya getirdiğine artık kuşku yok.
Diyarbakır’ın yaklaşık 85 kilometre doğusundaki ilçe, 10 gündür kuşatma altında.
Üç mahallesinde asker ve polis, dev bir operasyon yürütüyor. Bu mahallelerde günlerdir sokağa çıkmaları yasaklanmış binlerce kişi , güvenlik güçleriyle militanlar arasında yoğun bir çatışmanın ortasında hayatta kalma mücadelesi veriyor.
İlçeye giriş ve çıkışlar denetim altında. Milletvekillerine bile sözkonusu mahallelere girme izni verilmiyor, hatta gözyaşartıcı bomba ve tazyikli suyla geri püskürtülüyorlar.
Şu ana kadar yedi sivil, bir asker ve bir polisin ölüm haberi geldi ama gerçek rakkamın ne olduğu meçhul. Çok sayıda yaralanan olduğu da söyleniyor.
Bu boyutlarda bir operasyonun amacı, sözkonusu üç mahallede öz yönetim ilan edip, hendekler kazarak, barikatlar kuran PKK’nın gençlik yapılanmasının kontrolüne son vermek.
1 Kasım’da Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara oyunu artırarak geri dönmesinden sonra konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu türden bir operasyonun ilk işaretini vermis, son elemanları tasfiye edilinceye kadar PKK ile mücadelenin süreceğini söylemişti.
Seçmenin desteğini arkasına alıp, güçlenerek yeniden iktidara gelen AKP hükümetinin Kürt hareketine karşı ciddi bir darbe vurmaya hazırlanacağı tahmin ediliyordu. Türk kamuoyunda Kürtlere karşı tutumun katılaştığı da açıkça görülüyordu. Ama bunlara rağmen, Silvan’a yönelik harekatın boyutları ve şiddeti pek çok kişiyi şoka uğrattı.
Ana akım medya, Silvan’da olup bitenle ilgilenmiyor. ‘İstenen sonuç elde edilene kadar operasyonların devam edeceği’ şeklindeki resmi klişeler ve alaycı yorumlarla yetiniliyor. Yetkililere zor sorular sorulmuyor, ne olup bittiğine dair ciddi bir araştırma yapılmıyor.
Kürt siyasetçilerin ya da sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri tarafından yapılan açıklama ve çağrılar da görmezden geliniyor.
Yerel kaynaklardan ulaşan haberler hem az hem de teyidi neredeyse imkansız. Sosyal medya, çelişkili ve güvenilmez haber ve iddialarla dolu.
Bu kadar geniş çaplı bir karartma ve sansür ortamında bile, Silvan’da sivil halkın çektiği eziyet ve baskının boutlarını tahmin etmek zor olmasa gerek.
Elektrik, su, telefon, internet bağlantıları kesik, gıda ve ilaç kaynakları sınırlı, sokağa çıkması yasak, iki ateş arasında kalmış bir halkın yaşadıklarının, Türkiye’yi şu ana kadar derinden sarsmış olması, dünyayı da ayağa kaldırması gerekmez miydi?
Sivil halkın yaşadığı mahallelere güvenlik güçlerini ağır silahlarla sokan ve terör estiren hükümetin yanıtlaması gereken acil sorular var. Daha da önemlisi, hedef gözetmeksizin şiddet kullanmak ve belki de uluslararası yasaları çiğnemekle suçlanıyor ki, bunlar daha fazla baskı, sansür ve laf kalabalığı ile geçiştirilemeyecek ciddi ithamlar.
Kürt hareketi ve PKK’dan da savaşı kasıtlı olarak sivillerin yaşadığı alanlara taşıdığı , öz yönetim ilanı başta olmak üzere yerel halkın can güvenliğini tehlikeye atmadan savunulamayacak türden kışkırtıcı yöntemler izlediği için de hesap sorulması lazım.
Her iki tarafın da ciddi insan hakları ilhallerinde bulunduğu bu çatışmanın, hem Türklere hem de Kürtlere vereceği zararın, uzun erimli ve yıkıcı olması kaçınılmaz.
Bu şiddet dalgası, ülkenin geri kalanını da içine alıp, bütün ülkeyi ateşe vermeden, bir an önce durdurulmalı!
This post is also available in: İngilizce
Bir cevap yazın